Etiket arşivi: hastalık

İnternette hastalık teşhisi öldürebilir

Hastalığa tanıyı hekim yerine internette dolaşan yanlış bilgiler aracılığıyla koyan vatandaşlar, sağlıklarını tehlikeye atıyor. “İnternet doktorluğu” denilen yöntemle birçok vatandaş, doktora gitmeden hastalığının teşhisini kendisi koyarak, tedavi sürecine başlıyor.  İnternette hastalık teşhisi öldürebilir yazısının devamı

Çölyak hastaları kozmetiklere de dikkat etmeli

kozmetikKarın ağrısı, şişkinlik ve kilo alamamak gibi masum şikayetlerle kendini belli eden çölyak hastalığı genellikle farklı hastalıklarla karıştırılıyor. Buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahıllarda bulunan glüten proteininden uzak durarak beslenmek, çölyak hastalığının tek tedavisi olarak biliniyor. Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Koray Tuncer “9 Mayıs Dünya Çölyak Günü”nde çölyak hastalığı ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi. Çölyak hastaları kozmetiklere de dikkat etmeli yazısının devamı

Aşı olun çünkü aşı hayat kurtarıyor

Boy and vaccine syringe aşı iğneDünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi’nin bir girişimi olan Avrupa Aşılama Haftası’nın bu yıl 10’uncusu düzenleniyor. Aşılama, hem çocuk hem de tüm toplum sağlığını iyileştirmede insanlığın attığı en büyük adımlardan biridir. Yıllar içinde geliştirilen aşılar sayesinde birçok enfeksiyon hastalığının kontrol altına alınması, azaltılması ve hatta ortadan kaldırılması mümkün olmuştur. Hijyen kurallarına uymak, iyi beslenmek veya bağışıklık sistemini güçlendirdiği düşünülen takviyeler kullanmak hastalıklardan korunmada asla aşıların yerini alamaz. Aşılanmayan çocuklarda görülen bulaşıcı hastalıklar hastanede yatmayı gerektirecek kadar ağır hatta ölümcül dahi olabildiğini söyleyen Liv Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Balanlı “Anne babaların bebek ve çocuklarını bu hastalıklardan korumada en önemli silahları aşılardır. Bağışıklama yaşamın erken döneminde başlamalıdır çünkü bebek ve küçük çocuklar bulaşıcı hastalıklara karşı daha savunmasızdır, hastalıkları diğer bireylere göre çok daha ağır geçirir” diyor. Uzm. Dr. Eda Balanlı çocuklarda aşılamanın önemini anlattı.

Günümüzde rutin aşılama şemasında olan birçok hastalık geçmişte binlerce çocuğun sakat kalmasına ve ölmesine sebep olmuştur. Örneğin 1950’lerde çocuk felci sadece ABD’de yılda 37.000 çocuğun sakat kalmasına, 1.700 çocuğun da ölümüne neden olmaktaydı. Difteri aşısından önce her yıl yaklaşık 15.000 kişi bu hastalıktan hayatını kaybetmekteydi. Her yıl 70.000 çocuk rotavirüse bağlı ishal nedeniyle hastaneye yatmaktaydı. Bunlar gibi birçok bulaşıcı hastalığı aşılar sayesinde artık nadiren görüyoruz. Yine de tamamen ortadan kalkmış değiller, bazı ülkelerde halen sık görülüyor. Aşılama oranları azaldığında tekrar benzer sıklıklarda görülebilirler. Bu nedenle çocuklarımızı aşılamaya devam etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki aşısız veya eksik aşılı kişiler hem kendilerini hem de yaşadıkları toplumaki diğer bireyleri riske atmış olurlar.

Aşılar nasıl korur?

Vücudumuz bir mikropla karşılaşıp yendiğinde geriye hastalığı yenmeye yarayan ‘antikor’ denilen koruyucu maddeler kalır. Aynı mikropla yeniden karşılaştığımızda hücrelerimiz mikrobu hızla tanır ve daha önce oluşturduğumuz antikorlar mikrobu ortadan kaldırır. Aşılar da enfeksiyonu ‘taklit’ ederek bağışıklık sistemini güçlendirir ancak bu ‘taklit’ hastalık oluşturmaz çünkü aşılama işleminde hastalık yapan canlı mikrop yerine zayıflatılmış veya ölü mikrop ya da mikrobun yapısal bir parçası veya bir ürünü işlemden geçirilerek vücuda verilir. Bu sayede bağışıklık sisteminin gerçek bir enfeksiyona vereceği yanıtı vermesi sağlanır. Diğer bir deyişle hastalanmadan vücutta o mikroba karşı koruyucu antikorlar yapılır. Vücut o mikroorganizma ile karşılaştığında hızla tanır, daha önceden üretilen antikorlar sayesinde mikroorganizma yok edilir. Hamileliğin son haftalarında annenin koruyucu antikorları bebeğe geçer. Bu antikorlar bebeğe kısmen koruma sağlar. Ancak antikorlar hızla ömürlerini tamamlar. Bu nedenle aşılanmamış bebekler potensiyel tehlikeli hastalıklar karşısında tamamen savunmasız hale gelir.

Ne zaman aşı yapılmaz?

Aşıların ciddi bir neden olmadan geciktirilmesi doğru değildir. Aşı dozlarının gereksiz geciktirildiği çocuklar, önlenebilir bulaşıcı hastalıklar açısından risk altındadır. Hafif seyreden ateşli veya ateşsiz hastalıklar, antibiotik kullanmak veya hastalığın iyileşme döneminde olmak aşılanmaya engel değildir. Ancak orta-ağır derecede hastalık halinde veya aşının içeriğine karşı ciddi alerjik reaksiyon gelişmişse aşı yapılmaz. Anaflaktik ağırlıkta olmayan basit alerjiler aşılanmaya engel değildir. Bunun dışında canlı aşıların bağışıklık sisteminin bozulduğu durumlarda yapılması sakıncalıdır. Değişik aşılar bir arada ve aynı gün uygulanabilir. Birden fazla aşının aynı gün uygulanması istenmeyen etki olasılığını arttırmaz, bebeğe ‘ağır’ gelmez. Bu uygulama güvenli ve etkindir; bağışıklık sistemini zayıflatmaz, tersine kuvvetlendirir. Ne mutlu ki geçmişte çok yıkıcı sonuçları olan birçok bulaşıcı hastalık artık ülkemizde çok nadir görülmekte veya hiç görülmemektedir. Fakat dünyanın birçok yerinde bulaşıcı hastalıklara bağlı salgınların halen devam ettiği unutulmamalıdır. Bu nedenle çocuklarımızı aşılamaya ve onları korumaya devam etmeliyiz.

Masum görünen takıntılarınız hastalık olmasın!

takıntı obsesyonHer 100 kişiden 2-3ünde takıntıların hastalık boyutunda olduğunu belirten KadıköyŞifa Sağlık Grubu Psikiyatri Uzmanı Dr. Aysun Genç Dişligil ; hastaları, geç kalmadan uzman desteği almaları konusunda uyarıyor. Biz istemeden aklımıza tekrar tekrar gelen, sıkıntı veren ve aklımızdan çıkartmakta zorlandığımız düşüncelere saplantı, takıntı (obsesyon) denir.  Masum görünen takıntılarınız hastalık olmasın! yazısının devamı

Sağlıklı beden ruh sağlığıyla mümkün!

balloon-balloons-beach-colorful-girl-happy-favim_com-49830Sağlıklı toplum sağlıklı ve mutlu bireylerle mümkün! Sağlıklı bir beden için güçlü ruh sağlığı gerekiyor. Vücutta sinir hücresi bulunmayan tek bölgenin bulunmadığı, sinir sisteminin uyarılarının tüm vücutta etkin olduğuna dikkat çeken uzmanlar “Güçlü bir ruh sağlığı, uzun ve sağlıklı bir ömre açılan kapının anahtarıdır.” uyarısında bulunuyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Anayasa’sı 7 Nisan 1948 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu nedenle her yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü olarak, 7-13 Nisan tarihleri arası da Sağlık Haftası olarak kutlanıyor.

Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniğinden psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, ruh sağlığının insan sağlığının temeli olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu:

“Vücudumuzda damar bulunmayan tek bölge kornea (gözün ön kısmı)’dır. Fakat sinir hücresi bulunmayan tek bir bölge yoktur. Bu nedenle sinir sisteminin uyarıları tüm vücutta etkindir. Beynimiz tüm bedene sinyal gönderir, tüm bedenden sinyalle haber alır. Bedenin yönetimi isteğimiz dahilinde olsun ya da olmasın beyin tarafından gerçekleştirilir.

Güçsüz ruh yapısı birçok hastalığı tetikliyor!

Bugün net şekilde biliyoruz ki ölüm (mortalite) ya da ağır hastalık (morbidite) oranları en yüksek rahatsızlıkların etkenleri arasında stres gelmektedir. Ruhsal yapının güçsüzlüğü kanser, şeker hastalığı, tansiyon, kronik enflamatuvar mide-bağırsak hastalıkları (crohn ve ülseratif kolit), deri hastalıkları (saç dökülmesi, vitiligo, sedef gibi), hormon bozuklukları (haşimato, guatr, adet düzensizlikleri, obesite, infertilite gibi) hastalıklara davetiye çıkarmaktadır.

Güçlü bir ruh sağlığı uzun ve sağlıklı bir ömre açılan kapının anahtarıdır.”

Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniğinden psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel
Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniğinden psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel

Baş ağrısı bu hastalıkların belirtisi olabilir!

Bas+Agrisi+-GorselbeBeyin hastalıkları, dünyada ölüm nedenleri arasında kalp rahatsızlıklarından sonra ikinci, kalıcı veya geçici bir engele neden olarak yaşam kalitesini düşürme bakımından da ilk sırada yer alıyor. Baş ağrısı, yürüme bozukluğu, görme kaybı gibi belirtiler ise beyin hastalıkları konusunda önemli ipuçları olarak gösteriliyor. Memorial Şişli/ Ataşehir Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, beyin hastalıklarına işaret eden belirtiler hakkında bilgi verdi.

Beyin, insanı diğer canlılardan farklı ve üstün kılan, insana yaşadığı çevreyi değiştirip dönüştürebilme ve yeniden tanımlayabilme imkanı veren gizemli ve muhteşem bir organ olarak tanımlanıyor. Günlük yaşamın yoğun temposu içerisinde bazen önemsenmeyen belirtiler ise önemli beyin hastalıklarının sinyali olabiliyor.

Beyin damar hastalıkları; genellikle baş ağrısı, bulantı, kusma, farklı derecelerde bilinç kaybı, epileptik nöbet, konuşma bozukluğu, vücudun bir tarafında güçsüzlük ve uyuşma, ani ve geçici görme kaybı ile geliyor.

Beyin tümörlerinde ise; baş ağrısı, bulantı, kusma, sara nöbeti, konuşma ve davranış bozuklukları, vücudun bir tarafında güçsüzlük, uyuşma ve görme yetisinde azalma görülebiliyor.

Beynin dejeneratif hastalıkları; yürüme bozukluğu, unutkanlık, davranış değişiklikleri, uyku bozukluğu, idrar kontrolünde bozulma, zaman, mekan ve kişi tanımada bozulma ile ortaya çıkıyor.

Risk grubundakiler dikkat etmeli

Genetik eğilim en önemli faktörlerden biri olmakla birlikte; kafa travmasına maruz kalanlar, kontrol altına alınmamış yüksek tansiyonu olanlar, yüksek kan şekeri değerlerine sahip olanlar, kötü kolesterol değerleri yüksek olan kişiler, sigara içenler veya pasif içiciler, yaşamını yüksek stresle sürdürenler ve aile öyküsünde beyin hastalığı bulunan kişiler beyin hastalıkları açısından daha fazla risk taşıyor.

Stres beyni tehlikeye atıyor

Klinik çalışmalar ve araştırmalar özellikle beyin damar hastalıkları olarak tanımlanan, beyin damar tıkanıklığı ve beyin kanamaları için stresin önemli ve kolaylaştırıcı bir faktör olduğunu gösteriyor. Yapılan araştırmalar, stres ve obsesif kişilik yapısının ateroskleroz yani damar sertliğine olan eğilimi artırdığına işaret ediyor. Bu durumun tıkanma veya kanamalara zemin oluşturduğuna dikkat çekiliyor.

Acil müdahale hayat kurtarıyor

Aniden ortaya çıkan baş ağrısı, bulantı, kusma gibi kafa içi basıncının hızlı ve şiddetli şekilde arttığını gösteren bulgular olduğunda; hastanın zaman kaybetmeden en yakın acil servise götürülmesi gerekiyor. Bu duruma bilinç kaybı da eklenirse olayın beyinle ilgili bir rahatsızlık olduğu netleşmiş olacağından hastanın beyin hastalıkları bakımından gerekli değerlendirme ve müdahalenin yapılabileceği bir hastaneye götürülmesi daha da önemli hale gelmiş olur. Bilinç kaybı olmadan ortaya çıkan kısa süreli görme kaybı, vücudun bir tarafında kısa süreli uyuşma ve güç kaybı durumlarından birinin veya hepsinin birden ortaya çıkıp çıkmadığının sorgulanması önemli görülüyor. Bu bulgular gelmekte olan kalıcı felcin habercisi olabileceği için, hastaların zaman kaybetmeden ilgili bir sağlık kuruluşuna ulaştırılması gerekiyor.

Acil değerlendirmenin hızlıca yapılabildiği, gerektiğinde nöroloji- beyin cerrahisi konsültan hekimlerinin çağrı sistemi üzerinden ilk 30 dakika içinde hastayı yeniden değerlendirebildiği merkez ‘doğru merkez’ olarak kabul ediliyor. Bu tip hastanelerde, beyni ve beyin damarlarını ileri teknolojiyle geliştirilmiş radyoloji cihazları sayesinde hızlı şekilde incelemek mümkün hale geliyor. Sonrası beyin cerrahisi ekibinin acil müdahalesi ve tam teşekküllü nöro-yoğun bakım desteğiyle sürdürülüyor.

Memorial Şişli/ Ataşehir Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı
Memorial Şişli/ Ataşehir Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı

Erkekler reddediyor kadınlar kader diyor

bb1Kadınların ve erkeklerin hastalıklara yaklaşımı birbirinden farklılık gösteriyor. Hastalığa verilen tepki, bu hastalığın ne olduğu ve kişinin bulunduğu ortama göre değişiyor. Kadınlar yaşadığı sağlık sorunu ile ilgili araştırmalar yapıp, ilaçlarını düzenli almaya çabalarken, erkekler daha farklı yaklaşım sergileyebiliyor. Kadınların ve erkeklerin hastalık algısı hakkında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan bilgi verdi.

Hastalığa ilişkin tutumları etkileyen çok faktör var

Hastalıklara verilen tepkide kişinin nasıl bir yapısı olduğu ve sağlık sorunun ne olduğu büyük önem taşımaktadır. Kronik bir hastalık olan diyabet ile organ kaybına verilen tepki birbirinden farklılık göstermektedir. Psikolojik olarak hastalığın algılanış şekli ve kişinin içinde bulunduğu durumun yanı sıra aile, yakın çevre ve sağlık ekibinin hastalığa ilişkin tutumları da çok önemlidir.

Erkekler hasta olmaktan korkuyor

Hastalıklar erkeklerde kastre edilme kaygısı ve endişesi ile ortaya çıkar. Erkekler, hastalığı ve cerrahi girişimleri kendi yeterlilik, özgüven ve narsisizmine bir darbe olarak algılamaktadır. Bu nedenle erkekler kadınlara kıyasla hasta olmaktan daha çok korkar. Bir erkek olacağı ameliyatın cinsel hayatına nasıl yansıyacağını düşünürken kadın ise ameliyatın çocuklarına olan etkisini düşünür.

Erkek hastalığı inkar ediyor, kadın evhama kapılıyor

Toplumun yapısı da erkeğin hastalığa yaklaşımını etkileyen önemli bir faktördür. Ataerkil yapı gereği erkek çalışan ve evin geçimini sağlayan kimliğinde, kadın ise bakım veren rolündedir. Bu nedenle erkekler daha çok girişimci ve atak olurken,kadınlar ise daha özverili ve toparlayıcıdırlar. Erkek, hasta olunca inkarcı ya da reddeden bir tutum benimserken; kadınlar daha evhamlı, kaderci bir tavır ortaya koyarlar. Her iki cinsiyetin de yaşam engellerine verdiği tepki birbirinden farklıdır.

Cerrahi işlemler erkeklerin psikolojisini bozuyor

Cerrahi girişimlerde erkeklerin psikolojik restorasyonu genelde kadınlardan daha zordur. Estetik görünüme abartılı önem atfeden kadınlar bir istisnadır. Herhangi bir ameliyatı olmak durumunda olan bir kadın, hastalığı çok daha kısa sürede kabullenmekte ve ameliyat sonrası günlük yaşamını daha kolay yoluna sokabilmekte hatta kaldığı yerden devam etmektedir. Erkek içinse ameliyat sonrası hayat biraz daha zorlaşmaktadır. Kendini yarım insan hissetmeye başlayan erkeklerin çoğu cerrahi girişimi yeterliliğine ve erkek potansiyeline bir darbe olarak algılamaktadır. Özellikle organ kaybı söz konusuysa travma süreci daha komplike ve karmaşık seyreder.

Kötü psikoloji bedeni hasta ediyor

Kişiler cerrahi işlemleri, bedenlerine olduğu kadar ruhlarına, yeterliliklerine, geleceklerine ve egolarına da bir darbe olarak algılamaktadır. Bu kişilere, yeni bedenlerine uygun yeni bir ruh, yeni bir ego ve işlevsel yeni bir yaşam sağlanmalıdır. Hastalığın yarattığı kriz ve kayıplardan doğru muhasebe ve değerlendirme yapılarak, daha pozitif bir ruh halinin çıkarılması çok önemlidir. Krizler karşısında daha deneyimli, daha güçlü ve daha dirençli bir yapının oluşturulması gerekmektedir. Kişiler psikolojik olarak daha çok yapabildiklerine odaklanmalı, yaşam ile zihinsel ve duygusal olarak yeni bağlar kurmalıdır. Sol kolu kırık bir hasta, sağ kolunu kullandığı ölçüde zaman içerisinde daha iyi olacaktır. Çöküntüye giren bir ruhun bedeni daha kolay çökerteceği unutulmamalıdır.

Tıbbi ve ruhsal tedavi eş zamanlı yapılmalı

Hastalıklar ve operasyonlar sadece kişiyi değil, kişinin ailesini ve yakın çevresini de etkilemektedir. Aileler genellikle hastalıkla nasıl baş edeceğini bilemez; bir kısmı abartılı bir koruyuculuğa yönelir ve kişinin rehabilitasyonunu güçleştirir, bir kısmı da cesaret verelim derken hastayı daha zor duruma sokabilir. Kronik bir hastalık ya da ameliyat sonrası uzmana danışmak, bedensel ve ruhsal rehabilitasyonun uygulanması çok önemlidir.

Küçük yaşta anne ya da babasını kaybeden çocukta gelişme bozukluğu görülüyor

Babasını ya da annesini kalp krizi sonucu kaybeden bir evlat, yaş ve yaşam dönemine göre çeşitli psikolojik tepkiler ortaya koyar. Kronik hastalıklarda kişiler elimizden geleni yaptık duygusunu yaşayabilirler; ani kayıplarda ise daha dramatik durumlar gelişir. Çocuklarda ciddi yas reaksiyonları ortaya çıkabilir. Bebekken annesini ya da babasını kaybeden bir çocukta büyüme ve gelişme bozukluğu görülebilir. İşte bu nedenle tıbbi tedavi ve bakım ile ruhsal tedavi ve bakım eşzamanlı ve eşgüdümlü sürdürülmelidir.

 İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan
İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan

Çocuğunuzu okul hastalıklarından koruyun

Haber-Gorsel (13)

Okul hastalıkları, biten şubat tatiliyle birlikte yeniden anne babaları endişelendirmeye başladı. Kalabalık, havasız sınıflar ve hasta çocukların okula gelmesi gibi çeşitli nedenlerle çocuklar virüs ve bakterilerle karşı karşıya kalıyor. Verimli bir eğitim dönemi için çocukların sağlığına dikkat edilmesi büyük önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ercan Tutak, okula giden çocuklar arasında yaygın olarak görülen rahatsızlıklar hakkında bilgi verdi.

Çocuğunuza doğru el yıkama ve temizlik kurallarını öğretin

Okul döneminde çocuk hastalıklarında artış yaşanmaktadır. Evde çok sık hasta olmayan çocuklar, kreş ve okul ortamında tam tersi durumla karşılaşmaktadır. Ailelerin özellikle damlacık yoluyla bulaşan ve yayılan üst solunum yolu hastalıklarına dikkat etmesi gerekmektedir. Hastalıkların yaşamın bir parçası haline gelmemesi için aileler, çocuklarına ilk adımda doğru el yıkamayı ve temizlik kurallarını öğretmelidir.

Ateş, baş ağrısı ve kırgınlıkla gelen gribe dikkat!

Kış aylarında en sık karşılaşılan hastalıkların başında gribal enfeksiyonlar gelir. Grip, özellikle eylül ile mart ayları arasında görülen, genellikle mevsimsel bir hastalıktır. Ateş, baş ağrısı halsizlik, kırgınlık ile başlar. Öksürük, burun akıntısı veya tıkanıklığı ardından akciğer enfeksiyonu, sinüzit ve orta kulak enfeksiyonu gibi hastalıklarla karışık bir hal alabilir. Kış aylarında 2 yaşın altındaki çocuklarda gözlenen solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 80’i virüslerden kaynaklanır.

Sık tekrarlayan ve uzun süren grip önemsenmeli

Nezle ve grip birbirine karıştırılmamalıdır. Nezlede hastanın genel durumu daha iyidir. Genellikle yüksek ateş görülmez. Hapşırık, burun akıntısı ve ardından da burun tıkanıklığı başlar. Nezle ve grip gibi hastalıkların uzun sürmesi durumunda tuzlu su içeren burun damlaları kullanılabilir. Eğer bir çocukta yılda 5 defadan fazla tekrarlayan ve sinüzit, orta kulak, akciğer enfeksiyonu ile komplike olan solunum yolu enfeksiyonu geçirme şikayeti varsa mutlaka uzman bir hekim tarafından görülmelidir.

Bilinçsiz ilaç kullanımı çocukların bağışıklık sistemine zarar veriyor

Çocukta ateş, öksürük ve burun akıntısı varsa aileler zaman zaman telaşlanmakta ve hemen ilaç kullanımına yönelmektedir. Çocuklara gereksiz yere verilen antibiyotik, ateş düşürücüler ve öksürük şurubu virüs enfeksiyonlarına karşı etkili olmamakla birlikte doğal bağışıklık sisteminin de güçlenmesine engel olmaktadır. Öksürük, oluşan salgıların solunum yollarından temizlenmesi için vücudun bir savunma mekanizması olarak işlev görür. Öksürük kesici özellik arz eden ilaçların kullanımı da vücudun bu doğal savunmasını bloke ettiği için önerilmemektedir.

Bademcik enfeksiyonunu grip ile karıştırmayın

Bakteriler yol açtığı bademcik enfeksiyonu ile virüslerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonunu birbirinden ayırt etmek tedavi seçiminde de çok önemlidir. Bademcik enfeksiyonunda öksürük ve burun akıntısı genellikle olmaz; ateş, yutkunmada güçlük, iştahsızlık ve karın ağrısı ön planda olurken virüslerin neden olduğu gribal enfeksiyonlarda öksürük, burun akıntısı, halsizlik, yaygın kas ağrıları daha belirgin şikayet olarak gözlenmektedir.

Astım gibi kronik rahatsızlığı olan çocuklar için grip daha tehlikeli

Bademcik enfeksiyonu ile gribal enfeksiyon ayırımına muayene sonucunda da varılamayabilir. Bu durumda, boğaz kültürünün alınması, bazı kan testlerinin yapılması ve sadece ateş düşürücü verilerek hastanın gözlenmesi gerekir. Özellikle alerjik bünyesi olan çocuklarda astım atağını başlatması veya küçük bronşların salgılarla tıkanması neticesinde bronşiolite neden olabilmesi açısından gribal enfeksiyonlara karşı tedbir almak bu aylarda özellikle önemlidir.

Hastalıklardan korunmanın en iyi yolu “aşı”

Gribal enfeksiyonları önlemenin en önemli yolu aşılanmadır. Şeker hastalığı, alerjik bronşit, bağışıklık yetersizliği ve doğumsal kalp hastalığı gibi rahatsızlıkları olan çocuklara; ayrıca 6 aydan büyük her çocuğa eylül ile ocak ayları arasında grip aşısı yapılması önerilmektedir.

Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ercan Tutak
Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ercan Tutak

Alzheimer hastalığının 12 belirtisi

 

alzheimers

Son günlerde 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e konulan tanıyla tekrar gündeme gelen, adını Alman Doktor Alois Alzheimer’den alan ve halk arasında “bunama” olarak bilinen Alzheimer’i çeşitli belirtileri ile tespit etmek mümkün.

Bir beyin hastalığı olan Alzheimer’in, halk arasında herkeste zaman zaman görülebilen basit unutkanlıkla karıştırıldığını kaydeden Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, hastalığın 12 uyarıcı belirtisi ile Alzheimer’li hastalara önerilen besinler hakkında bilgi verdi.

Prof.Dr. Tanrıdağ, birçok risk faktörü ile birlikte genetik yatkınlık sonucu beyin hücrelerinin bir kısmının ölmesiyle ortaya çıkan Alzheimer hastalığının önüne geçilmesinde beslenmenin önemine dikkat çekti. Prof.Dr. Tanrıdağ şunları söyledi:

“Alzheimer hastalığı beyinde bazı hücre ölümleri ile ortaya çıkıyor. Hastalıkta mevcut olan hücre ölümü süreçlerinin geciktirilmesi ya da başlamış hastalıkta hızının yavaşlatılabilmesi için bazı besinlerin de adı geçiyor. Bunların çoğuyla ilgili bir bilimsel araştırma yok. Bazıları sinir büyüme faktörüyle ilişkilendirildiği için kesinlikle yararı yok demek mümkün değil. Kesinlikle faydalı olduğunu söylemek için de çok erken. Hele bu besinlerin hastalığa yakalanma riskini azalttığını ve hastalığın ilerlemesini önlediğini söylemek hiç mümkün değil.

Yine de bunlardan örnekler verilebilir. Bunlar B,E,C ve A vitaminlerinden zengin besinler ile B vitaminlerinden özellikle sinir büyüme faktör ve sinir yıpranmasına karşın etkili olan B 12 vitaminidir. Beyin için yararlı vitaminler yönünden zengin beyin dostu besinler ise ceviz, badem, fındık, dolmalık fıstık, patlamış mısır, tahin, kabak çekirdeği, dolmalık biler, kıvırcık, nane, sivribiber, kereviz yaprakları, yumurta sarısı, süt, ıspanak, karaciğer, kayısı domates, havuç, karnabahar, maydanoz-tere, roka, kırmızı lahana, turunçgiller, tam buğday ekmeği, bamya, tarhana çorbası, yulaf, çavdar kepek ekmeği, sığır ve balık eti, beyaz peynir, tarhana çorbası, acı pul biler, keten tohumu, tahin”

Alzheimer’i bu belirtiler ele veriyor

Alzheimer’in her yaşta herkes için geçerli olan basit unutma ile karıştırıldığını kaydeden Prof. Tanrıdağ, öğrenme ve unutmanın birbiriyle yakından ilgili olduğunu, yeni bilgiler alındıkça, beynin eski bilgileri zamanla sildiğini bunun da doğal bir süreç olduğunu vurguladı.

Bir beyin hastalığı olan Alzheimer’ın çeşitli uyarıcı belirtileri olduğunu da kaydeden Tanrıdağ, bu belirtileri 12 maddede şöyle sıraladı:

1-Gündelik hayatı etkileyen unutkanlıklar. Özellikle çok yakın dönemi ilgilendiren randevu, toplantı, alışveriş listesi ve diğer güncel bilgilerin unutulması.

2-Planlama ve hesaplama zorlukları. Faturaların unutulması, sürekli yaptığı bir yemeğin tarifini bile hatırlayamama, günlük işlerin sırası ve süresiyle ilgili yaşanan zorluklar.

3-Daha önce sorunsuz yapılan iş ve ev görevlerinde aksama. Evin düzeniyle ilgili karışıklık, eşyaların nasıl kullanıldığıyla ilgili bilgilerin hatırlanmasında zorluk.

4-Zamanla ve yerlerle ilgili yaşanan kafa karışıklığı. Düzenli gidilen dükkanların, caminin ya da işyerinin bulunamaması. Günün saatlerini, günleri, ayları karıştırma, evin odalarını karıştırma.

5-Görüntüleri algılama zorluğu. Bu zorluk hem yazıları okumada hem de şekil algısındaki bozuklukla ortaya çıkar. Bazı görüntüler çok önceleri görülmüş başka mekanlarla karıştırılabilir. İnsanların birbirine benzer yüz ifadelerinden farklı kimlik çıkartmak. Trafikte sorun yaşamak.

6-Konuşma ve anlamada zayıflama, kelime sayısında azalma, anlam kaymaları.

7-Eşyaları olağan yerlerden farklı yerlere koymak ve unutarak yakınlarını kaybetmekle veya hırsızlıkla suçlama. Örneğin ayakkabıyı buzdolabına koyma, yumurtaları yatak altına saklama gibi.

8-Yargılama ve karar vermede güçlük. Gündelik hayat içinde önceleri kolaylıkla alınan kararlar için uzun zamanlar geçirme, bir türlü karar verememe ya da olağandışı şaşırtıcı kararlar.

9-Sosyal aktivitelerden çekilme. Düzenli olarak yapılan sosyal birlikteliklerden vazgeçme. Sınıf toplantılarına gitmeme gibi. Buna karşılık eve kapanma ve tek düzen yaşantıya geçiş.

10-Kişilik ve davranış değişiklikleri. Örneğin eli açık bir kişiyken cimri birisine, ya da cimriyken savurgan birine dönüşmek.

11-Abartılmış cinsel eğilimler.

12-Hiçbir şeyden zevk alamama.

Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ
Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ

Hastalıklar ruhumuza da zarar veriyor

kış hastalıkHastalıklar kişinin bedeni ile birlikte ruhlarına da zarar vererek, beraberinde travmaları, yas tepkilerini, örselemeleri ve hayatla uyumu bozan psikolojik reaksiyonları da beraberinde getirmektedir. Hastanın hastalıktan sonra yeni bedenine uygun yeni bir ruh, bakış açısı ve yaşam oluşturması, hastalıkla savaşı kadar önemlidir. Hastalıktan sonra kişide hayatın ve ilişkilerin anlamına dair kendini sorgulama başlar ve bu nedenle hastalıktan sonra bir olgunlaşma ve hayatı anlamlandırma sürecine girilmektedir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan hastalıkların kişi ve ilişkiler üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.

Hastalıkların etkisi hastanın kişiliğine göre farklılık gösterir

Hastalıkların bedendeki ve ruhtaki etkileri kişiden kişiye farklılıklar göstermektedir. Liyezon Psikiyatrisi hastalığı, hasta ve hastanın çevresini bir bütün olarak ele almaktadır. Hastalığın ne olduğu kadar, kişinin kim olduğu da çok önemlidir. Hastalık ve hastanın bedeni ile birlikte tedavi süresince ve sonrasında beyni, ruhu, ailesi, geçmişi, bilinci, bilinçaltı da önemli rol oynamaktadır. Hastalığın seyri, komplikasyonları ve hastalığa verilen yanıt kişinin psikolojisi ile ilgilidir. Bu nedenle ruh ve beden arasındaki etkileşimi anlamak, tedavinin başarısını arttıran önemli unsurların başında gelmektedir. Liyezon psikiyatrisi hastaya, tedavi ekibine ve aileye bütünleştirici bir yardım sunmaktadır.

Ailenin yaklaşımı hastalık üzerinde kilit rol oynar

Hastalığa kadar kişilerin ilişkilerinde ya da aile yaşamlarında farkında olmadan bastırdıkları duygular krizle birlikte açığa çıkmaktadır. Bu çatışma ve duygular liyezon psikiyatrisi için fırsat olarak kabul edilerek, çözümlenebilmektedir. Ailenin ve aile kavramınında hastalık üzerinde etkileri tartışılmaz bir gerçektir. Aileler bazen doktorun işini kolaylaştırırken bazen de zorlaştırmaktadır. Hastalıklar karşısında ailelerin yaklaşımlarını dört ana başlıkta değerlendirmek mümkündür.

  • Aşırı koruyucu ve kaygılı aileler
  • Aşırı hoşgörülü ve teslimiyetçi aileler
  • Mükemmelliyetçi ve denetleyici aileler
  • İlgisiz ve reddedici aileler

Aile bağlarının güçlü oluşu ülkemizde olumlu bir faktördür. Bununla birlikte Türkiye’de iki uç yaklaşım bulunmaktadır. Birincisi aşırı koruyucu ve hastanın bağımsız hareket etmesini kısıtlayıcı, diğeri hastayı “sen bilirsin” diyerek tamamen yanlızlaştıran yaklaşımdır. Aileler aşırı kaygılı ve koruyu olmaktan kaçınmalıdır. Aşırı koruyu olan aile hastanın bireysel adım atmasını zorlaştırırken hastalıktan sonra özgürlüğünü de kısıtlamaktadır. Hastayı tamamen kendi kararlarını alması konusunda yalnız bırakmak da doğru değildir. Hasta en iyi kararı verecek kadar yetkin olsa da, bu süreçte aile desteği hastayı psikolojik anlamda güçlendirmektedir.

Hastalıklar ilişkileri sağlamlaştırdığı gibi çökertebilir

Hastalıklar insanlar için olduğu kadar ilişkiler içinde bir sınavdır. Hastalıkla ve hayatla nasıl başa çıkacaklarını bilmeyen çiftlerin ilişkisi çökmektedir. Hastalığı doğru biçimde ele alarak, yeni bir yaklaşım, bilinç ve ilişki tarzı ile ilişkileri güçlendirmek de mümkündür. Hastalık öncesine göre hastalık sonrası çok daha mutlu ve başarılı olan çiftlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Burada belirliyeci olan kişilerin hayatlarında çıkan krizleri nasıl yönettikleridir. İnsanlar hayatla nasıl baş ediyorlar ise, hastalıkla da öyle baş etmektedirler.

Kadınlar daha çok terk ediliyor

Hastalık sonrasında kadınlar erkeklere oranla daha çok terk edilmektedir. Bu durum kültürle ilişkilendirilebilmektedir. Ayrıca kadının ekonomik anlamda özgür olmaması da önemli bir faktördür. Özellikle cinsel yaşamı etkileyen hastalıklarda erkek yeni bir arayışa girer, fakat kadınlar için bu çok kalay olmamaktadır. Kadının üzerindeki ailesel ve toplumsal baskı, çocuklarına daha düşkün olması boşanma kararını almasını güçleştirmektedir. Avrupa’da ise aile ve toplum baskısı az olduğu için çiftler hastalıklar karşısında birlikte mücade etmektense ayrılmayı tercih etmektedirler. Bu aslında etnik değil daha çok kültürel bir fenomendir. Örneğin Beyrut’tan gelen bir hasta için Müslüman ya da Hristiyan olmasının bir önemi yoktur. Çünkü tutum ve davranışlarını “Ortadoğu Kültürü” belirlemektedir. Bu ülkemiz için de böyledir. Doğu’da yaşıyan insanlarla yine doğudan batıya göç etmiş insanlar arasında da fark gözlemlenmektedir. Bunun nedeni göç eden kişilerin batının kültürüne adapte olmasıdır. Bir anlamda olay ve durumlara karşı bakış açısılarının değişmesidir.

Bakım veren eş olmamalı!

Yatağa mahkum yaşamak zorunda kalan hastaların kişisel bakım ve temizliğini üstlenmek büyük bir sorumluluk ve anlayış gerektirmektedir. Türkiye’de hastaya bakım veren genellikle eş ya da çocuklardır. Ancak özellikle eşler, hastanın bakımını üstlenen taraf olmamalıdır. Çiftler arasında çok özel ilişkinin dinamikleri bu süreçte bozulmaktadır. Bu hastalara tıbbi bir ekip hizmet etmelidir.

 

 İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan
İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan

Tırnaklarına bak hastalığını öğren

tirnakTırnaklarınız size bir şeyler söylüyor olabilir. Akciğerden kalbe, hepatitten bağırsak hastalıklarına hatta AIDS’e kadar birçok hastalığın ipucu tırnaklarınızda gizli. Tırnaklarınız ciddi hastalıklar ve sağlık problemleriniz hakkında önemli sinyaller veriyor. Tırnaklarınıza iyice bir bakın. Yukarı doğru burun seviyenize kadar kaldırın, yüzünüzden bir karış uzakta tutarak her birini dikkatlice inceleyin. Tırnaklarınızdaki eğrilik, çukurluk, girinti ve çıkıntılara bakın. Eğer tırnaklarınız çabuk kırılıyorsa kalınlığını kontrol edin. Tırnağınız, altındaki ve etrafındaki derinin rengini kontrol edin.

Tırnaklarına bak hastalığını öğren yazısının devamı

Toplu taşıma araçlarında hastalık kapmayın

yerToplu taşıma araçlarında özellikle kış aylarında nezle, grip, bronşit gibi hastalıklar çok daha kolay ve hızlı bulaşabiliyor. Kapı kolları, koltuk başlıkları ve tutamaklar mikrop yuvasını aratmazken, araç içerisindeki havalandırmanın yetersiz olması solunum yolları hastalıklarında ciddi artışa neden oluyor. 

Medical Park Bahçelievler Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Engin Türkmen; toplu taşıma araçlarında artan salgın hastalık risklerini ve korunma yollarını anlattı:

  • Toplu taşıma araçları, çağımızın en önemli ulaşım yollarından biridir. Fakat bu ulaşım kolaylığı ve rahatlığının yanı sıra özellikle kış aylarında, bir takım rahatsızlıkların bulaşmasını kolaylaştırırken, salgınların da önemli kaynakların başında gelmektedir.

HASTALIK ÇOK HIZLI YAYILIYOR

  • Toplu taşıma araçlarında hastalık bulaşması yönünden en büyük risk, solunum yolu iledir. Çünkü çok sayıda insan nispeten dar bir ortamda belli bir süre yakın oturmakta ve aynı havayı solumaktadırlar.
  • Üst solunum yolu enfeksiyonlarının çoğu damlacık yolu enfeksiyonu ile bulaşır. Hastalık mikrobu taşıyan kişilerin solukları ve konuşmalarıyla ama özellikle öksürük ve aksırıkları sırasında havaya mikrop içeren ağız, burun ve solunum yolu salgıları saçılır. Bu küçük damlacıklar havaya dağılır ve bu havayı soluyan kişilerin burun veya boğazına yapışırlar. Nefes borusu ve hatta akciğerlerine kadar da gidebilirler. Havadaki damlacıklar bir süre sonra yere inmekte ancak yerdeki tozlar havalandığında tekrar mikroplar solunum havasına karışabilmektedir.
  • Hasta olan bireyin bir metre çapında bulunan tüm kişiler damlacık yolu ile hasta olmaya aday kişilerdir. Ayrıca gebeler, yaşlılar, çocuklar, kronik hastalıkları olan ve bağışık sistemi güçlü olmayan kişilere hastalık daha kolay bulaşmaktadır.

KAPI KOLLARI TEHLİKE SAÇIYOR

  • Hasta olan bireylerin hapşırdıktan sonra toplu taşıma da elini sürdüğü kapı kolları, tutamaklar, koltuk başları gibi yerlere mikrop taşıyabilirler. Bu bölgeye yerleşen mikroplar, uzun süre yaşamaya devam ederler. Çünkü bu mikroplar bazen dayanıklı forma dönüşebiliyorlar. Sağlıklı bireylerin buralara dokunmasının ardından, elin ağza, göze sürülmesi hastalığa davet çıkarmaktadır.
  • Enfeksiyonların sayısı, yakın temastaki konsantrasyonu, virüsün hastalık yapma derecesi ve kişilerin bağışıklık sistemine bağlı olarak hastalıklar ortaya çıkabiliyor.

İYİ TEMİZLENMEYEN KLİMALARA DİKKAT

  • Toplu taşıma araçlarının kendilerinin yaptığı hastalıklar da bulunuyor. Eğer toplu taşıma araçlarındaki klima ve havalandırmalar yeteri kadar temizlenmediği takdirde, klima ve havalandırmadan çıkan partiküller kişilerde alerjik reaksiyonlara ve hapşırık krizlerine sebep olabilir. Alerjenler ortaya çıkabilir.
  • Toplu taşıma araçlarının klimalarında da üreyen mikroplar olabilir. Kış aylarında bu mikroplar daha fazla görülür. Bazı klimalarda iç ortamdaki hava alınır ve içeriye geri verilir. Eğer araçlardaki klima ve havalandırmalar yeteri kadar temizlenmez ve polen filtreleri değiştirilmez ise klimadan direk size mikroplu hava gelecektir. Hatta klima mikrobu, kişilerde zatürreye kadar giden ciddi tablolara neden olabilmektedir.

TEMİZ HAVA ALMAK İÇİN CAMI UZUN SÜRE AÇIK BIRAKMAYIN

  • Kişinin oturma şekli de kimi zaman hastalıklara sebep olabilmektedir. Özellikle uzun yolculuklarda temiz hava alabilmek nedeniyle cam açık bir şekilde seyahat etmek, yüzünüze vuran soğuk hava ile birlikte kısmi yüz felçlerine sebep olabilmektedir. Yüz siniri denilen fasiyal sinirin geçtiği kanalın ödem yapıp şişmesi sonucu oluşur.

TOPLU TAŞIMADA BU HASTALIKLARA DİKKAT

  • Damlacık infeksiyonu ile bulaşabilen hastalıkların başlıcaları şunlardır;
  • Nezle
  • Grip
  • Farenjit, larenjit, bademcik iltihabı, bronşit
  • Zatürree
  • Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği
  • Menenjit
  • Boğmaca, difteri, tüberküloz

HASTA KİŞİLER ARAÇ İÇERİSİNDE MASKE KULLANMALI

HASTALARA TAVSİYELER:

  • Bu hastalıklara karşı önlem almak için hem hasta olanlara, hem olmayanlara hem de toplu taşıma araçlarının yetkililerine görev düşmektedir. Hasta olan kişiler:
  • En kısa zamanda tedavileri için bir sağlık kuruluşuna başvurmalı
  • Öksürük ve aksırık sırasında ağızlarını mendille kapatmalı. Mendil bulamazlarsa avuçlarının içine değil kollarının içine aksırıp-öksürmeli.
  • Tercihen maske takmaları. Bugün birçok medeni ülkede sağlam kişiler yerine hastaların maske takması daha sorumlu bir davranış kabul edilmektedir.
  • Her fırsatta ellerini yıkamalıdır.

DERİ ELDİVEN KULLANIN

HASTA OLMAYANLARA TAVSİYELER:

  • Hasta olmayanlar korunmak için:
  • Olabildiğince az yere dokunmalı ve ellerini yıkamadan ağız ya da gözlerine temas ettirmemeli. Unutmamalıyız ki; örneğin grip virüsü dış ortamda, kapı kollarında, toplu taşıma araçlarındaki tutacaklarda, 48 saat kadar canlı kalabilmekte ve insana bulaşırsa enfekte etmeye devam edebilmektedir.
  • Tuvaletlerde el değmesi gereken musluk, klozet kapağı gibi yerlere peçete ile dokunmalı.
  • El yıkamada toplu yerlerde sıvı sabun tercih edilmeli… Kalıp sabun varsa el yıkanmadan önce sabunun yüzeyi yıkanmalı…
  • Dış ortamda ve toplu taşıma araçlarında hava sıcaklığına uygun olacak şekilde giyinmeli… Gereğinden kalın giyinmek terleme nedeniyle hastalanmayı kolaylaştırabilir.
  • Uzun bir yolculuk yapılacaksa hasta olabileceğini düşünen kişilerin cam kenarına oturmaması gerekir.
  • Yabancı kişiler ile yan yana oturulduğunda daha çok sırt sırta dönük oturularak damlacık yolu ile yayılabilecek mikroplar en aza indirilebilir.
  • Yolculuk esnasında havadan gelebilecek mikroplara karşı ağzınızı atkı ile kapatarak,  ellerinizi ise deri eldiven ile koruyabilirsiniz.
  • Alerjisi yoğun olan kişilerin kumaş koltuk yerine deri koltuk bulunan araçlarda seyahat etmeleri gerekir. 

ARAÇLARIN BAKIMI DÜZENLİ YAPILMALI

ŞOFÖRLERE TAVSİYELER:

Toplu taşıma araçlarının sahibi olan kişi ve kurumlara da düşen görevler vardır:

  • Araçların havalandırma ve ısıtmasının oda ısısı olan 22 – 24 derece arasında tutması gerekir. Aracın içi hem çok sıcak hem de çok soğuk olmaması gerekir.
  • Servis sonrası araçların içinin dezenfeksiyon maddeleri ile temizlenmesi gerekiyor. Toz, yere düşen mikroplu damlacıkların yeniden havaya karışmasına yol açacağından zeminlerin ve kapı kolları, tutamaklar gibi tüm yüzeylerin temizliği sağlanmalı.
  • Koltukların alerji oluşturma riskine karşı anti alerjik olarak hazırlanması gerekir.
  • Mümkünse pencere yerine tepede yer alan havalandırma açılması gerekir.
  • Araç bakımlarının özellikle kış aylarında ve havalandırma sistemlerinin temizliği düzenli olarak yapılmalı, hepa filtreler konulması gerekir. Gerekirse filtrelerin içerisine antibiyotikli tabletler konulabilir.
  • Hasta kişilerin damlacık enfeksiyonu yayması sebebiyle araçlarda bir maske dolabının olması ve şoförün hasta olan gerekli gördüğü kişilere maske takmasını önermesi gerekir.
  • Araçlara gereğinden fazla yolcu alınmamalı.
  • Mümkünse yolcuların su, sabun ve peçete gibi hijyenik ürün ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Medical Park Bahçelievler Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Engin Türkmen
Medical Park Bahçelievler Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Engin Türkmen