Etiket arşivi: zehir

Glikoz (mısır) şurubu bildiğiniz zehir gibi

Son yılların en çok sorulan sorularından biri olan glikoz şurubu kafaları oldukça kurcalıyor. Diyetisyen Emre Uzun yaptığı araştırmalar sonucunda 2006 yılı itibarı ile Dünya’da yüksek fruktozlu mısır şurubu üretimi yaklaşık 12.5 milyon ton iken, ülkemizde 2010 yılı itibarı ile 400 bin ton civarında olduğunu belirtiyor. Uzun, ucuz olması ve vücudun haz bölgesini uyarması sebebiyle kullanımı giderek arttığını da belirtiyor. Ayrıca Glikoz Şurubu’nun başta pankreas kanseri riski olmak üzere böbrek ve akciğer hastalıklarına da davetiye gönderdiğini söylüyor.   Glikoz (mısır) şurubu bildiğiniz zehir gibi yazısının devamı

Yaşlılar yanlış ve gereksiz ilaç kullanabiliyor

ilaç hapTürk sağlık sektörüne yenilikçi ve kaliteli uygulamalarıyla damga vuran Bayındır Sağlık Grubu kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacın, uygun süre ve dozda, en uygun maliyetle kullanımını tanımlayan “Akılcı İlaç Kullanımı” konusunda halkı bilinçlenmeye çağırıyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yanlış ve gereksiz ilaç kullanımı, halk sağlığını ve tedavi maliyetlerini yüksek oranda etkiliyor. Özellikle yaşlı hastalarda “Polifarmasi”nin (çoklu ilaç kullanımı) yaygın olması sebebiyle akılcı olmayan ilaç kullanımına sıkça rastlanıyor.  Yaşlılar yanlış ve gereksiz ilaç kullanabiliyor yazısının devamı

Amalgam dolgularınızı söktürmeyin

diş teethHalk arasında gümüş dolgu olarakta bilinen amalgam dolguların bakır, kalay gümüş ve civanın karışımıyla elde edilen güçlü restoratif dolgular olduğunu söyleyen Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Diş Hekimi Recep Eşkar,” Civanın toksit bir metal olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak amalgam dolgunun tamamının civadan oluşmadığını, belirli metallelerle karıştırıldığını, civa dozunun bu anlamda düşük olduğunu unutmamak gerek. Balık tüketiminden vücuda alınan civa, amalgam dolgudan alınan civadan çok daha fazlıdır.” diye konuştu.

Neredeyse tüm hastalıkların nedeninin amalgam dolgulara bağlayıp, günah keçisi seçmeden önce bilimsel kaynaklara,   FDI ( Dünya Diş Hekimleri Federasyonu ) ve ADA ( Amerikan Diş Hekimleri Birliği) açıklamalarına göz atılması gerektiğini vurgulayan Hospitadent Yönetm Kurulu Üyesi Diş Hekimi Recep Eşkar, “ FDI ve ADA gibi büyük sağlık otoriteleri yayınladıkları raporlarda amalgam dolguların zararları ile ilgili bilimsel bir kanıt olmadığını aksine güvenilir ve etkili bir dolgu olduğunu açıklamışlardır. Bu nedenle amalgam dolguya sahip kişilerin kulaktan dolma söylentilerle dolgularını söktürmesine hiç gerek yoktur. Amalgam dolgu yaptırmak isteyenler de gönül rahatlığı ile yaptırabilirler. Aynı zamanda son zamanlarda kompozit dolgu ve bonding sistemindeki gelişmelerle birlikte estetik kompozit dolguların dişe daha yakın görüntü verdiği için amalgam dolguların yerine tercih edilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Ancak rahatsız olmadığınız amalgam dolgularınızı sırf içinde civa var diye değiştirmenize gerek yok” dedi.

Amalgam dolguların uzun yıllar kullanılabilen, aşınma ve kırılmaya karşı oldukça  dayanıklı, ekonomik açıdan da uygun dolgular olduğunu dile getiren Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Diş Hekimi Recep Eşkar, “ Amalgam Dolgular daha ziyade derin çürüklerde dişi kurtararak komşu dişlerin de çürümesine engel olur.  En belirligin dejavantajı renginin kararmasıyla oluşan çürük hissiyatıdır. Bu nedenle arka taraflarda kalan derin çürüklerde tavsiye edilir.  Kompozit dolgular, henüz sağlamlılık ve uzun ömürlülük konusunda amalgam dolguları yakalayamasa da güvenli olan her iki dolgu çeşidi de hastanın tercihine göre yapılmalıdır.” dedi.

Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Recep Eşkar
Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Recep Eşkar

 

Sultanahmet zehir mi soluyor?

duman, baca, Özel Belgeli Özel Nitelikli Turistik ve Butik Otelciler Birliği Derneği’nden yapılan açıklamaya göre; dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği eski İstanbul’un kalbi Sultanahmet’te uzun bir süredir panik yaşanıyor. Gecenin karanlığında, gökyüzüne doğru hayalet gibi süzülen esrarengiz dumanı gören turistler otellerini terkediyor. Ağır kokular yayan duman paniği yerli turistleri de sarmış durumda. Ancak kimyager ya da doktor olan turistlerin anlayabileceği bu olay, internette turist forumlarında yazılmaya başlayınca tüm dünyaya yayıldı. Sultanahmet’teki turistler ve Türk vatandaşları resmen zehir soluyor!

Pencere demirlerini bile çürüten ama insanların haberdar olmadığı bu tehlikenin kaynağı, Çemberlitaş merkezli altın ve gümüş ziynet eşya üreten atölyeler. Gecenin karanlığından faydalanılarak gökyüzüne bırakılan kimyasal atıklar, turistler ile Türk vatandaşları tarafından solunuyor.

Olayın ayrıntıları, Özel Belgeli Özel Nitelikli Turistik ve Butik Otelciler Birliği Derneği (ÖZBİ), tarafından Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne verilen dilekçelerde ortaya çıktı.

NİTRİK, HİDROKLORİK, SÜLFÜRİK ASİT VE SODYUM HİDROKSİT

Cevap alınamayan dilekçelerde vehametin boyutları özetle şöyle anlatılıyor:

“Altın ve gümüş, maalesef ziynet eşyası haline gelinceye kadar uzun ve tehlikeli işlemlerden geçmektedir. Bu işlemlerde insan sağlığı ve çevre için son derece zararlı ve tehlikeli kimyasallar kullanılmaktadır. Altının temizlenmesi ve istenmeyen diğer metallerden ayrılabilmesini sağlayan bu maddelerin çoğunluğu asit ve baz. Bunlar arasında en çok kullanılan ise halk arasında ‘kezzap’ olarak bilinen ‘nitrik asit’, ‘tuz ruhu’ olarak bilinen ‘hidroklorik asit’, ‘zaç yağı’ olarak bilinen ‘sülfürik asit’, kostik olarak bilinen ‘sodyum hidroksit’tir.

KANSEROJEN, KISIRLIK YAPICI, DOĞACAK BEBEĞİ BİLE…

Sağlık açısından değerlendirildiğinde; bu kimyasal maddeler; toksik, zararlı, kansorojen, alerjik, mutojen, tahriş edici, aşındırıcı, kısırlığa neden olan ya da doğacak çoçuğu etkileyebilicek özellikler taşıyabilmektedir. Bu nedenle bu atölyelerde ya da çevrede çalışanlar ile bölgeye alışverişe gelen halk ve binlerce turistin de sağlıkları tehlike altındadır.

Hatta son dönemlerde bu kimyasal atıkların yaydıkları ağır koku bölgeyi gezmeye gelen turistlerin bile dikkatini çekmiştir ve de akşam uyku saatlerine denk gelen saatlerde bu asit işlemi akşamın karanlığından faydalanılıp dışarı verildiğinden otelden ayrılma talebiyle bu şikayetler sonuçlanmakta kalmayıp internetten de ‘asit var’ diye şikayet yapmaktadırlar. Bu da ülkemizin turizmine şiddetli bir zarar hanesi açmaktadır.

TARİHİ ESERLERİN ÇÖKME TEHLİKESİ VAR!

Çevre açısından değerlendirildiğinde; asitleme  işlemlerinden sonra çevrede son derece zararlı kimyasal gaz ve sıvı atıklar meydana gelmekte ve yayılmakta. Bu atıklar kirli ve zehirli. Hem havayı hem  yer altından geçen kanalları tahrip etmekte. Toprak altında gözle görülür aşınmalar oluşmasına sebep olmakta. Çevreden gelen şikayetlerin sayısı gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır

Bölgede ve çevresinde faaliyet gösteren imalat atölyeleri, çok kuvvetli asidik ve bazik kimyasallar içeren atıklarını herhangi bir arıtma sistemleri ve filtreleme üniteleri olmadığından doğrudan çevreye deşarj etmektedirler. Bu durumda kimyasal atıkların solunduğu bir ortam oluşmakta ve bu ağır asit buharları havaya karışmakta. Hatta bölgedeki önemli tarihi eserler, binalar çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Binaların dışındaki bütün sıhhı tesisat ve benzeri aletlerin 2-3 sene içinde çürümektedir. Oluşan bu asit buharları, binalarda aşınmalara, paslanmaya, yıkıma, dış ortamdaki bütün klima, metal  pencere, korkuluk ve benzeri ünitelerin çürümesine sebep olmaktadır.”

Ufuk Arslan (ÖZBİ Başkanı):

“OTELİ TERKEDİYORLAR”

“Otelin hemen yanında bacalar mevcut. Teras katımızı yazın açıyoruz. Dolayısı ile müşteri direkt gaz ile temas ediyor. Bu gaz salınımından sonra turistler rahatsız olup içeri kaçıyor. Pencerelerini açamıyorlar. Defalarca müracaat ettik. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü konu ile ilgili herhangi bir işlem yapmadı. Netice yan yana işletmelerimiz var. Biz şikayet ettikten sonra kuyumcu atölyelerinin sahipleri ile başbaşa kaldık. Netice alınamadı. Tüm civardaki oteller bu durumdan rahatsız. Bazı müşteriler kokudan dolayı oteli terk ediyor.”

Osman Cemşit (Otel Müdürü):

“DOKTOR MÜŞTERİLER DURUMU FARK EDİNCE…”

“Makineler otomatik kuruyorlar belli bir saate ve işten çıktıktan sonra kendi kendine çalışıyor. Filtrelemeden çıkan duman ile ortalığı bir yanmış lastik kokusu sarıyor. Kışın bu kimyasal gazı rüzgar götürüyor. En azından biz hissetmiyoruz. Ancak yazın ağır bir duman kokusu oluyor. Müşterilerimiz geceleri bu kokuyu alıyor ve şikayet ediyor. Ancak doktor olan müşteriler durumu fark edip hemen ertesi gün oteli terk ediyor. Böyle durumlarla karşılaştık. Durumu İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne dilekçe ile ilettik. İlgileneceğiz demelerine rağmen iki yıldır konu ile kimse ilgilenmedi. Açıkçası kimsenin umurunda değil. Aslında Kuyumcukent’e taşınabilirler veya 4 bin Euro verip filtreleme cihazı alabilirler. Ancak herkes masraftan kaçıyor. Filtreleme en azından kokuyu minimuma indirir. Civardaki hanlarda onlarca atölye var. Birgün gezdim. Kimse biz böyle bir işlem yapıyoruz demiyor.”