Aileler bağımlı genci 2 yıl sonra fark edebiliyor!

page_sigara-ureticileri-bagimlilik-yapici-maddeler-kullaniyor-devlet-seyrediyor_024065810Başta alkol, sigara olmak üzere her türlü bağımlılığın aslında tedavisi mümkün olan bir beyin hastalığı olduğunu belirten Yrd. Doç.Dr. Onur Noyan, özellikle gençlerde özenti ile başlayan bağımlılığı ailelerin ancak 2 yıl sonra fark edebildiklerini söyledi.

Her türlü madde bağımlılığının tedavisi mümkün olan bir beyin hastalığı olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi AMATEM Birimi’nden Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan, madde bağımlısı kişilerin mantıklı düşünme ve davranışlarını kontrol etme özelliğini kaybettiklerini söyledi. Yrd.Doç. Dr. Noyan, şöyle konuştu:

Tekrarlayan bir beyin hastalığıdır!

“Bağımlılık kişinin irade eksikliği, kişilik bozukluğu sebebiyle ortaya çıkan bir durum değildir. Bağımlılık zarar verici sonuçlara rağmen, zorlantılı bir şekilde madde/alkol kullanma ile karakterize uzun soluklu ve tekrarlayıcı bir beyin hastalığıdır. Madde kullanan kişilerin mantıklı düşünme ve davranışlarını kontrol etme yetileri bozulmaktadır. Bağımlılık, uzun zamanda ortaya çıkan, büyük ölçüde davranışları etkileyen bir beyin hastalığıdır. Beynin temel ‘haz’ maddesi olan ‘dopamin’in dengesinin bozulması sonucu ortaya çıkmaktadır. Beynin ödül ve ceza merkezinde yapısal bozukluklar meydana gelmesi ile bağımlı olan bireyler anlık olarak alacakları hazza odaklanmakta, uzun dönemde ortaya çıkabilecek zararları değerlendirememektedir. Bu durumu kısaca ‘gelecek körlüğü’ olarak tanımlayabiliriz.”

Sürekli solaryuma girmek de bağımlılık

Bağımlılığı sadece madde ve alkol kullanımı ile sınırlandırmamak gerekli, son dönemlerde tekrarlayıcı davranış bozuklukları ile giden kumar, internet, dijital oyun, alışveriş, cinsellik, egzersiz, solaryum, aşırı çalışma, akıllı telefon bağımlığı gibi ödül sistemini uyaran yineleyici ve kompulsif davranış örüntüleri ile ilerleyen durumlar davranışsal bağımlılıklar altında incelenmeye başlamıştır.”

Bağımlılık nasıl oluşuyor?

Kişilerin genellikle ilk denemelerini merak nedeniyle yaptıklarını belirten Yrd. Doç.Dr. Noyan, bağımlılığa giden süreci şöyle anlattı:

“Kimse bağımlı olacağını düşünerek madde kullanmaya başlamaz. Belirli risk faktörleri zemininde temelde ‘merak’ duygusu ile ilk deneme yapılır. Bu dönemde hem merak hem de korku vardır. Merak duygusunun ağır bastığı noktada ‘bir kereden hiçbir şey olmaz’ düşüncesi ile madde kullanılır. Korkunun yenilmesi, bağımlılık fitilini ateşlemiştir. Artık bağımlılık kısır döngüsü başlar. Sonra birkaç deneme daha olur. Maddenin ‘keyif verici’ etkileri deneyimlenir. Kısa dönemde bir zararını hissetmez. ‘Bu son kullanımım’ diyerek kullanımlar sıklaşır. ‘Bir daha asla kullanmayacağım’ şeklindeki söylemler hep ‘son’ kullanımı başlatır.

Hep ‘bu son’ denir ama bu sonlar hiç bitmez!

Ama o son kullanımlar hiç gelmez. Ben bağımlı değilim, kendimi kontrol ediyorum dendiği anda, madde arayışları, daha yüksek dozda madde ihtiyacı ile artık ‘bağımlılık’ başlamış, iş işten geçmiştir. ‘Gelecek körlüğü’ başlamıştır artık. Uzun bir süre sonra kişi maddenin zararlarını görmeye başlar. Fakat maddeden alınan keyif, kişinin algıladığı zararların önüne geçmiştir.’ Maddeyi bırakma arzusu ve bunu becerebileceğine karşı inancı kaybolur ve kişi kendisini güçsüz hissetmektedir. ‘Bu meret bırakılmaz ki‘ düşüncesi ile kullanım artarak devam eder.

Bu dönemde algılanan zararlar artarsa kişide madde kullanımından kurtulma isteği doğabilir. Maddeyi bırakma isteği maddeyi alma hissinden daha kuvvetli olduğu için kişinin bu aşamada desteklenmesi ve umut verilmesi onun “becerebilirim” inancını destekler. Sonunda bir süre bırakır. Olumsuz durumlar unutulur. Keyif verici etkileri aklındadır. Kişinin kendine güveni gelir. ‘Ben kendimi kontrol edebiliyorum, bir kereden bir şey olmaz’ düşüncesi ile paragrafın ilk cümlesine geri dönülür. Kısır döngüye tekrar girilir. “

Merakla başlıyor, bağımlılığa dönüşüyor

Davranışsal bağımlılıkların temelinde yineleyici davranışların yer aldığına dikkat çeken Yrd. Doç.Dr. Onur Noyan, şunları söyledi:

“Bireylere haz veren davranışlara devam edilmesi halinde bu bir süre sonra alışkanlık durumuna dönüşür. Belirli bir davranışla fazla uğraşma kişinin gerçek dünyadan uzaklaşmasına, kendisini iyi hissettirmesine neden olurken, bu davranışların yinelenmesini beraberinde getirmektedir. Bu davranışları tekrarlaması ile kişi davranışlarını zamanla kontrol etmede zorluk, tekrarı engellenince gerginlik, öfke, huzursuzluk gibi yoksunluk bulguları yaşamaktadır. Bireylerin işlevselliği bozan davranışlarının giderek artan bir şiddette sürmesi ile işlevselliğin bozulmasına neden olmaktadır.”

Bağımlılıkla nasıl mücadele edilir?

“Bağımlılık tedavisi olan bir beyin hastalığıdır. Bağımlılıkla mücadele öncelikle bağımlılığın ortaya çıkmasına engel olmakla başlamalıdır. Bağımlılık oluştuktan sonra tedavi süreçleri, maddelerin vücuttan temizlenmesi, kişide bağımlılıkla ilgili farkındalık oluşturulması, maddenin bırakılması, madde kullanmamanın sürdürülmesi, tekrar başlamanın engellenmesi ve rehabilitasyon kısmıdır.”

Ergenlik en riskli dönem

En etkili olunabilen aşama, bağımlılık yapıcı maddeleri kullanmaya başlamanın engellenmesi ve madde kullanımı bırakıldıktan sonraki rehabilitasyon sürecidir. Ülkemizde son dönemde önleme çalışmaları önem kazanmakta ve tüm kesimler çaba sarfetmektedir. Bağımlılık yapıcı madde kullanma yaşının 15’e kadar düştüğü değerlendirildiğinde ergenlik en riskli dönemdir. Ergenlerin risk altında olduğunu düşünecek olursak ailelere ve ergenlere verilecek eğitimler büyük önem taşımaktadır. Bağımlılık başladıktan yaklaşık 2 sene sonra aileler ancak haberdar olmaktadırlar. Bu çok uzun bir zaman dilimi.

Ülkemizde rehabilitasyon süreci etkili yapılamıyor!

Bağımlılık yapıcı madde ilk kullanıldığında, kullanan ergen zararları, etkileri hakkında hiçbir şey bilmediğinden kendisini koruma ihtiyacı hissetmemektedir. Farkındalık eğitimleri ile bu dönemde koruma sağlanmalıdır. Bağımlılık farkına varıldı, tedavi edildi. Sonrasında tekrar başlamamak için rehabilitasyon süreci gereklidir. Ülkemizde rehabilitasyon süreci maalesef çok etkin yapılmamaktadır. Bağımlılıkla mücadelede rehabilitasyon süreci için uzun soluklu sağlık politikaları geliştirmeliyiz.”

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi AMATEM Birimi’nden Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi AMATEM Birimi’nden Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan

Adı gibi tatlı değil: Çikolata kisti

Her+yil+15+milyon+insan+kanserle+karsi+karsiya-+gorselÇikolata kistlerini adına aldanıp da çikolatayla bağdaştırmamak gerekiyor, adından dolayı masum gibi görünse de öyle değil. Bugün 8 – 10 kadından birinde görülen çikolata kisti (Endometrioma) yumurtalık kapasitesinde azalmaya sebep olurken kısırlığa kadar yol açabiliyor. Liv Hospital Ankara Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Esat Orhon, çikolata kistiyle ilgili bilinmesi gereken 10 önemli konu başlığına değindi…

·         Endometriozis hücreleri adet kanaması şeklinde döküldüğünde, eğer bir organın içinde yer aldıysa, örneğin yumurtalık içinde, dışarıya akamaz ve yumurtalık içinde kist şeklinde birikir. Biriken adet kanaması zamanla koyu kıvamlı, kahverengi ve yapışkan bir sıvı şekline dönüşür. Bu sıvı etilmiş çikolata sosu renginde olduğu için “çikolata kisti” ismini almıştır.

·         Bu hastalık, adet gören kadınlarda görülür. Bu sebeple ergenlik öncesi kız çocuklarında ve menopoz sonrası adet kanamalarından kesilmiş kadınlarda görülmez.

·         Kişinin kendi hatasından kaynaklanan bir durum değildir. Kullanılan ilaçlar, yiyecekler ve özellikle çikolata yemekle bir ilgisi yoktur.

·         Hastalarda değişik şikayetlere neden olabilir. Adet kanamaları sancılı geçebilir. Rahim iç organlarda yapışıklıklara neden olabileceği için cinsel ilişki ağrılı olabilir. Barsak yapışıklığına neden olduysa büyük tuvalet sırasında ağrı olabilir. En çok canımızı sıkan durum, tüplerde ve yumurtalıklarda yapışıklığa neden olduysa gebelik elde etmede sorun yaşatabilmesidir.

·         Adet kanamalarının bir süre durduğu gebelik ve emzirme dönemlerinde çikolata kisti küçülür veya tamamen kaybolabilir. Ancak adet kanaması ile üreyen bir hastalık olduğu için gelecekte tekrar etme olasılığı çok yüksektir.

·         Tedavi seçenekleri hastanın kişisel durumuna göre belirlenir. Sancılı adet kanamalarına yol açıyorsa bu çok önemli bir kriterdir. Eğer hasta öğrenci olup okuldan izin alıp eve geliyorsa veya çalışan bir kadın iş yerinden izin alıyorsa, bu “iş gücü kaybı” yapacak derecede bir hastalık olup, mutlaka tedavi edilmelidir.

·         Eğer hastanın gebelik beklentisi yok ise, gündelik haplar ile adet kanaması sancılarına çare bulunabilir. Çocuk isteği varsa, yumurtlamayı arttıran ilaç kullanımı başarılı sonuç verebilir. Büyük bir çikolata kisti boyutuna geldiyse veya organ yapışıklığına neden olduysa, laparoskopi veya açık ameliyatla kistin alınması ve yapışıklıkların çözülmesi gerekebilir. Eğer cerrahi tedavi uygulanacak ise, sadece kistin alınması, yumurtalığın sağlam kısımlarının korunması gerekir. Cerrahi tedavide amaç, hem çikolata kistinden kurtulmak, hem de doğurganlığın korunması olmalıdır.

·         Çikolata kisti yumurtalık kapasitesinde azalmaya yol açabilir. Bu durumda eğer tüpler açık ve sağlam ise aşılama, tüpler tıkalı ise tüp bebek tedavisi yapılması gerekebilir.

·         Her ne yöntemle tedavi edilirse edilsin, çikolata kistinin aynı yumurtalık veya diğer yumurtalıkta tekrarlama olasılığı her zaman vardır. Doğum yapmak ve uzun süre emzirmek bu olasılığı azaltabilir veya erteleyebilir.

·         Endometrioma hastalığı olan bir kadın, uygun aralıklara muayene olmalı, ultrasonografiye girmeli ve gerekli aralıklarla CA-125 kan testi yaptırmalıdır.

Prof.+Dr.++Esat+Orhon
Liv Hospital Ankara Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Esat Orhon

Grip salgınına karşı önleminizi alın

Grip-GorselAsya ve Avrupa grip salgınıyla boğuşuyor. 4 milyondan fazla insanı etkileyen salgınının Türkiye’ye gelmesinden endişe ediliyor. Hızla yayılan bu rahatsızlığın mevsimsel grip özelliği taşıdığını ve yeni bir virüsle karşı karşıya olunmadığını belirten Memorial Şişli Hastanesi Klinik Laboratuvarlar Koordinatörü ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Kenan Keskin, grip ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.

Kalp ve kanser hastaları ile çocuklara dikkat!

Geçiş dönemi olarak bilinen bahar aylarında grip hastalığı sıklıkla görülmektedir. Yaşanan bu salgın korkulanın aksine yeni bir virüs tipinden kaynaklanmamaktadır. Hastalık bulaştığı kişilerde genel olarak ağır seyreder, yaklaşık 1 hafta istirahat edilmesi gerekebilmektedir. 65 yaşın üzerindeki kişiler, kalp ve kanser hastaları, hamileler, şeker hastaları, böbrek yetmezliği olan kişiler ve sağlık çalışanlarının grip hastalığına karşı daha dikkatli olması gerekmektedir.

Griple mücadele etmek elinizde

Gün içinde tüm ihtiyaçlar karşılarken sürekli eller kullanılmaktadır. Eller dış ortamla ve dolayısıyla da hastalık etkeni olan mikropların bulunduğu yüzeyler ve eşyalarla en çok temas eden organdır. Eller aynı zamanda mikropların sıklıkla vücuda giriş kapısı olarak kullandıkları ağız ve burunla sürekli temas etmektedir. Ellerin su ve sabun ile yıkanması mikroplardan korunmanın en etkili, en ucuz ve en kolay yoludur. Ancak etkili olabilmesi için en az yarım dakika süreyle ve parmak araları da dahil olmak üzere her yerin iyice yıkanması gerekmektedir. Özellikle tuvaleti kullandıktan sonra, yemek öncesi ve sonrası mutlaka eller hassasiyetle yıkanmalıdır.

Kalabalık ortamlardan uzak durun

En fazla solunum yoluyla bulaşan grip virüsünden korunmak için kapalı ve kalabalık yerlerde uzun süre kalmamak gerekmektedir. Ofiste ve okullarda mümkün olduğu kadar ortamı havalandırmak önemlidir. Özellikle toplu taşıma araçlarını kullandıktan sonra yıkama şansı yoksa bile eller antibakteriyel ürünler ve temizleme mendilleri ile temizlenmelidir.

Sevdiklerinizle uzaktan selamlaşın

Grip olan kişiler başkaları ile yakın temastan kaçınmalı, hastalığın bulaşıcı olduğu dönemde işe ve okula gitmemelidir. Selamlaşmaların yakın temas ile değil uzaktan yapılması gerekmektedir. Gribe yakalananların belirtilerin başlamasından 7 gün sonrasına ya da belirtilerin tamamen geçmesinden bir gün sonrasına kadar evde istirahat etmesi önemlidir.

Maske kullanmak işe yarayabilir

Bulaşmayı önlemek için öksürme, aksırma sırasında ağız ve burun mendille kapatılmalıdır. Eğer mendil yoksa ceket veya giysinin kolu kullanılarak bu yapılmalıdır ve eğer ağız-burun el ile kapatılmışsa, eller su ve sabunla mutlaka yıkanmalıdır. Grip olanların cerrahi ya da standart maske takması diğer insanlara virüs bulaşmasının önlenmesine yardımcı olacaktır. Hasta olmayan kişiler hastaların yanına girerken maske kullanmalıdır. Hasta kişilerle tokalaştıktan veya solunum salgıları bulaşmış yüzeylerle temastan sonra göz, burun veya ağıza dokunmak bulaşmaya neden olabilir.

Kapı kolları ve oyuncakların temizliğine özen gösterin

Hastalığın bulaşmasını engellemek için masalar, kapı kolları, banyo yüzeyleri, mutfak tezgahı, oyuncak gibi sık dokunulan eşyaların günlük temizlikte kullanılan deterjanlarla temizlenmesi gerekmektedir. Günlük kullanılan temizlik maddeleri dışında klor, hidrojen peroksit, iyotlu antiseptikler ve alkol gibi bazı kimyasal maddeler de dezenfekte için etkilidir. Hastalara ait çarşaf, çamaşır, havlu gibi eşyaların başkası tarafından kullanılmaması gerekir. Hastanın kullandığı tabak, çatal ve bıçaklar bulaşık makinesinde ya da elde deterjan kullanılarak yıkanmalıdır.

Antibiyotiğe sarılmayın

Grip hastalığını antibiyotikler tedavi etmemektedir. Doktor tavsiyesi dışında antibiyotik kullanımı kesinlikle sakıncalıdır. Gripten korunmada yeterli ve dengeli beslenme, kaliteli uyku, yeterli dinlenme ve su tüketimi de çok önemlidir. Gripten korunmanın en etkili, en güvenli ve en ucuz yolunun aşı olduğu unutulmamalıdır.

Memorial Şişli Hastanesi Klinik Laboratuvarlar Koordinatörü ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Kenan Keskin
Memorial Şişli Hastanesi Klinik Laboratuvarlar Koordinatörü ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Kenan Keskin

Avrupa’yı sarsan grip virüsünden koruyacak 4 bitki

zencefilUzmanlar Avrupa ülkelerinde süratle yayılan gribal enfeksiyonun önümüzdeki haftalarda ülkemizi de etkileyebileceğini belirtiyor. Uzun ve ağır geçen bir hastalık dönemine neden olan gribal enfeksiyondan korunmanın yolu bağışıklık sistemini güçlendirmekten geçiyor. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, “ Hastalıklara yakalanmamak için bitki çaylarıyla bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirebilirsiniz.” diyor.

Prof. Dr. Erdem Yeşilada, özellikle bu dönemde kendinizi korumanın ve gereken önlemleri almanızın önemini vurguluyor. Vücut direncini artırıp bağışıklık sistemini güçlendirmek için bitki çaylarından destek alınması gerektiğini belirten Yeşilada, her gün 2 poşet adaçayı, 2 poşet ıhlamur çayı ve zencefil karışımını çay olarak tüketmeyi öneriyor. Gripten korunmak için bu karışımların düzenli kullanılması gerektiğinin altını çizen Yeşilada, soğuk algınlığının ilk belirtileri hissedildiğinde anti bakteriyel özelliği ile enfeksiyonlara karşı koruma sağlayan karanfilin özellikle tüketilmesi gerektiğini söylüyor. Bitki çaylarının soğuk algınlığında etkinliğinin artırılması için mutlaka “şekersiz” tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Yeşilada, şekerin mikropların gelişimini kolaylaştırabildiğini belirtiyor.

Adaçayı

Adaçayının içerdiği uçucu bileşenler (sineol vd.) ağız ve boğaz iltihaplarında (farenjit, jinjivit gibi) son derece yararlıdır. Ayrıca soğuk algınlığında aşırı terlemeyi azaltır.

 

Ihlamur

Grip denince ilk akla gelen bitkilerden biri de “ıhlamur” dur. Yapılan çalışmalarda ıhlamur içerisindeki bileşenlerden bazıları (flavonoit) iltihap giderici ve ağrı kesici etki göstermiştir. Ihlamurun boğazı yumuşatan bazı bileşenleri (müsilaj) de boğazda tahrişi önleyerek soğuk algınlığı şikayetlerinin hafifletilmesinde tedaviye yardımcı olur.

Zencefil

Bilimsel çalışmalar zencefil içerisindeki bazı bileşenlerin (gingerol, şogaol) kuvvetli iltihap giderici etkisi bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Karanfil

Karanfilin içerisinde bulunan uçucu özellikteki öjenolün, ağız ve boğaz mukozası yangılarında yangı giderici; bakteri, mikromantar veya virüslerin yol açtığı ağız ve boğaz enfeksiyonlarında antiseptik olarak ve ağrı hissini hafifletici etkisi söz konusudur. Özellikle yine öjenol taşıyan bir başka bitki kısmı olan Seylan tarçını kabuğu ile birlikte soğuk algınlığında çay olarak içilmesi ya da yoğun derişimli çayının (yüzde 5-10) gargara olarak uygulanması yararlıdır. Bu ikili karışımın ağız sağlığının korunması, çürümelerin önlenmesinde etkili olabileceği bilimsel araştırmalar ile gösterilmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalarda uçucu yağının antibiyotiklerin etkinliğini artırdığı gösterilmiştir.

 

Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada

 

Son 20 yılda obezite çocuklarda 3 katına çıktı

Orvital+tavuklu+kizSon yirmi yılda obezitenin çocuklarda 3 katına çıktığını biliyor muydunuz? Çocuklarda en sık rastlanan üç alışkanlığı derhal bırakmamız gerektiğine vurgu yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Bozoğlu “Sabah kahvaltısı yapmadan okula gitme alışkanlığı, katkı maddesi yüksek beslenme anlayışı ve ara öğünlerde yenilen abur cuburlar çocukların geleceğini riske atıyor. Sağlıklı bir yetişkin olmanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli beslenen bir çocuk olmaktır. Anne babalara sesleniyorum; çocuklarınız “ne yerse odur” Çocuk yaşta zirai ilaç kalıntısı, antibiyotik, hormon ve katkı maddesi içermeyen besinleri öğretin, yönlendirin” dedi.

Çocukken yediklerimiz sağlığımıza yön veriyor…

Çocuklarınız yaşıtlarından daha küçük mü görünüyor, öğrenme güçlüğü mü çekiyor, sık sık hasta mı oluyor ve yaşına göre kilosu fazla mı? Bunların bazıları bir hastalığın belirtisi olabileceği gibi sadece sağlıksız beslenmenin de bir sonucu olabilir. Çocukluk döneminde karşılaşılan yetersiz ve/veya dengesiz beslenme sonucunda gelişim bozuklukları, zeka geriliği, bağışıklık sisteminde zayıflık gibi pek çok sağlık sorunu ortaya çıktığına vurgu yapan  Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr . Faruk Bozoğlu  “Çocukluk döneminde edinilen yanlış beslenme alışkanlıkları, ileri ki yaşlarda kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, hipertansiyon, kanser ve obezite gibi birçok hastalıklar için temel risk faktör oluşturuyor” dedi.

2009’dan bu yana organik tavuk pazarı 14 kat büyüdü

Lokomotif anneler ve zincir mağazalar…

Avrupa’ya göre organik tavuk tüketiminin ortalamanın gerisinde olduğunu ama buna rağmen büyük yol katedildiğini belirtenOrvital Organik Gıda Kurucu Ortağı ve Gıda Mühendisi Muharrem Doğan “Türkiye’de organik tavuk pazarına 2009 yılında girdik. O zaman tek marka bizdik, halen de pazarın lideriyiz. Gelişime ve büyümeye şahitlik etmek çok umut verici. O günden bu yana pazar, 14 kat büyüdü. Bu pazarı bilinçli anneler ve onların talebine kulak veren zincir mağazalar büyüttü. Sağlıklı beslenme bilincinin artması için organik üretim yapan çiftçilerimizi cesaretlendirmeliyiz. Biz en büyük gücümüzü organik üretim yapan aile çiftliklerinden ve sözleşmeli tarım modelimizden alıyoruz” dedi.

Yerel zincir marketler de konuya duyarlı…

Doğan’a göre: “Organik ürünler her geçen gün daha erişilebilir oluyor.  Önemli olan organik üretim yapan üreticilerin sayılarının artması. Onlar üretsin biz onlara pazar yaratırız. Global marketler kadar yerel zincir mağazaların da organik ürünlere ilgisi arttı”dedi.

Organik liginde 3 büyük ilin rakibi Bursa ve Antalya

“Organik konusu fiyat odaklı olmaktan çıkıp bir bilincin göstergesi oldu. Bunu organik bakliyat, makarna ve et/sebze suyu ürettikten sonra daha net gözlemledik” diyen Doğan  organik tüketimin 3 büyük il dışında Bursa ve Antalya’da ciddi arttığına vurgu yaptı.  Organik tavuk liginde İstanbul‘da; Ataşehir, Caddebostan, İstinye, Bahçeşehir, Etiler, Ankara’da;  Zirvekent, Beysukent, Çankaya, Bursa’da; Geçit, Nilüfer ve İzmir’de; Mavişehir ve Bostanlı en fazla organik tüketen ilçeler olarak ön plana çıkıyor.

Prof. Dr . Faruk Bozoğlu
Prof. Dr . Faruk Bozoğlu