7 adımda kış depresyonundan kurtulun

sad_woman7_810_500_55_s_c1Yetişkinlerin yüzde 10’unda gözlemlenen kış depresyonu ile kişiler kış ayları yaklaştıkça mutsuzluk, keyifsizlik, hayattan tat alamama ve enerji azalması gibi sorunlar yaşayabiliyor. Özellikle kadınları etkisi altına alan bu hastalığın, güneşin etkisinin azalması ile kendini gösterdiği belirtiliyor. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, hastalıktan korunmanın yolları olarak başta haftada en az iki kez balık tüketmek ve sık egzersiz olmak üzere 7 öneri sunuyor.

Güneşin etkisinin giderek azaldığı kış aylarına geçişte, enerji yoksunluğu ve hayattan keyif alamama gibi problemler baş gösteriyor. Yetişkinlerde yüzde 10’a kadar varan bir oranda görülen ve daha çok kadınları etkileyen bu problemler kış depresyonu olarak adlandırılıyor.

Kış depresyonunun belirtileri

Teknik adı “mevsimsel duygudurum bozukluğu” olan kış depresyonu kendini farklı belirtilerle gösteriyor. Enerji yoksunluğu, isteksizlik, genel keyifsizlik ve buna bağlı olarak konsantrasyon güçlüğü ve performans düşüklüğü görülüyor. Sabahları güç uyanma, geceleri uyuyamama ve dolayısıyla gün içinde aşırı uykulu olma durumu, bu depresyonun en önemli belirtilerini oluşturuyor. Tüm bunlara ek olarak, depresyona giren kişi sıklıkla karbonhidratlı besinler tercih ettiği için kilo da alıyor.

Kış depresyonunu yenmenin 7 yolu

Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, kış depresyonundan korunmak ve depresyonu yenmek için 7 etkili öneri sunuyorlar. Buna göre:

  1. Kış süresince gündüz saatlerinde doğal güneş ışığını olabildiğince almak büyük önem taşıyor. Penceresiz, yapay ışıkla aydınlatılan ortamlarda çalışanların, bu eksikliği telafi etmek için mesai öncesi ve hafta sonları güneşli ortamlarda bulunmak için çaba göstermesi gerekiyor.
  2. Ev ve iş yerinde kullanılan aydınlatmanın doğal güneş ışığı tarzında ışık veren ampullerle yapılması öneriliyor.
  3. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, D vitamini açısından zengin olan balığın haftada en az iki kere yenmesi gerektiğini söylüyor. Bol sıvı ve meyve suyu tüketimi de depresyonun baş düşmanları olarak öne çıkıyor.
  4. Kış depresyonunu yenmek için güneşli ve rahat bir ortamda kış tatili yapmak öneriliyor. Uzmanlar, kış ortasında güneş takviyesi alarak, depresyondan kurtulmanın mümkün olduğunu söylüyor.
  5. Kış depresyonuna yakalanmanın en büyük sebeplerinden biri olarak uyku alışkanlıklarını değiştirmek öne çıkıyor. Uyku alışkanlığına sadık kalarak, geceleri geç saate kadar ayakta kalmamak vücudu zinde tutuyor ve depresyona karşı koruyucu işlev görüyor.
  6. Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları, haftada 3-4 gün yapılan egzersizin daha dinç bir vücut ve geceleri deliksiz bir uyku sağlayacağını söylüyor.
  7. Kış mevsiminin devamlı ertelenen sosyal aktiviteleri gerçekleştirmek için uygun olmadığını düşünmemek, mevsim şartları ne olursa olsun planlanan etkinlikleri gerçekleştirmek zihni depresyondan koruyor.

Acıbadem Mobil Sağlık uzmanları kış depresyonunun baharın gelmesiyle kendiliğinden geçebileceğini, ancak duygu durumundaki düşüşler her sene belirgin olarak çıkıyor ve hayatı ciddi derecede etkiliyorsa bir uzmana başvurmanın faydalı olabileceğini söylüyor.

Bitki çaylarıyla kış aylarında ev ilacınızı hazırlayın

Bitki+Caylariyla+Ev+IlaciTürk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, soğuk hava koşullarında bağışıklığı güçlendirecek ve hastalıklara karşı koruma sağlayacak basit ama yararlı formüller öneriyor. Sezik, bitki çaylarının yer aldığı “ev ilacı” olarak adlandırdığı bu karışımların yapılışında, bilinen firmaların gerekli analizleri yapılmış poşet çaylarının kullanmasını tavsiye ediyor.

Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, çeşitli nedenlerle yaşanan rahatsızlıkların belirtilerini azaltmaya yardımcı olacak öneriler sunuyor. Sezik, “ev ilacı” olarak adlandırdığı basit ama yararlı tariflerle ilgili şu bilgileri veriyor.

“Nezle, soğuk algınlığı, organik bir sebebe dayanmayan uykusuzluk, yemek sonrası rahatlama isteği her zaman karşılaşılan rahatsızlıklardır. Bu gibi durumlarda belirtileri azaltıp kişileri rahatlatacak basit bitkisel formüllere ben ‘ev ilacı’ diyorum.”

“Ev ilaçlarının” formüllerini tarif ederken, eczacılıkta ilaç yaparken kullanılan gram, ml gibi ölçüleri değil, tane, tutam, poşet, kaşık vb. ölçüleri anlatacağını belirten Ekrem Sezik sözlerine şöyle devam ediyor: “Ev ilacı bunlar… Ama kullanacağınız bitkilerin hijyenik şartlarda hazırlanmış, çuvallarda saklanmayan, kaç yıllık olduğu belli ürünler olduğuna dikkat etmelisiniz. Herhalde aktarları kastettiğimi anladınız. Sağlığınız için kullandığınız bitki zararlı olabilir. Dolayısıyla, öncelikle bilinen firmaların, gerekli analizleri yapılmış poşet çaylarını kullanmanızı tavsiye ediyorum. Kalite için bu kadar yeterli! Evde kolayca hazırlanabilecek birkaç ‘ev ilacının’ yapılışını tarif edelim.”

“EV İLACI” TARİFLERİ

Kış Çayı

Ihlamur (1 poşet), papatya (1 poşet), adaçayı (1 poşet), karanfil (4-5 adet), tane karabiber (4-5 adet), zencefil (2-3 ince dilim), bir tutam kekik ve orta boy bir elmanın kalın soyulmuş kabuğunu en az yarım litre sıvı alabilecek bir cam kanaya veya porselen demliğe koyunuz. Parça iyi kalite tarçın varsa, küçük bir kabuk parçası da ilâve edilebilir. Üzerine 5 su bardağı kaynar su ilâve edip 15-20 dakika kadar çay gibi demleyiniz. Süzüp içiniz. Tatlandırıcı olarak fincanınıza 1-2 kaşık bal ilâve edebilirsiniz. Bu çayı, göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü ve rahatlatıcı olarak kullanabilirsiniz.

Gargara

Porselen bir kupaya 1 poşet adaçayı (çok iyi kaliteli bitki hatta kendi topladığınız da olabilir) koyunuz. Üzerine kaynar su ilâve edip 10 dakika kadar bekletiniz, adaçayını çıkarıp bu sıvı ile gargara yapınız. Gargara yaptıktan sonra en az 1 saat herhangi bir şey yiyip içmeyiniz. Aynı şekilde taze hazırlanmış sıvı ile günde 5-6 defa gargara yapabilirsiniz. Boğaz ağrı ve yanmasına iyi geldiğini göreceksiniz. Çünkü adaçayının antimikrobiyal ve antiviral etkisi var.

Buğu

Küçük bir tencereye kaynar su koyup, üzerine 1 çay kaşığı okaliptus, 1 çay kaşığı da kekik yağı ilâve ediniz. Başınızın üzerini hemen büyükçe bir havlu ile kapatıp, 5 dakika kadar ağız ve burundan nefes alınız. Günde 2-3 defa yapabilirsiniz. Hem buharın hem de uçucu yağların etkisiyle daha rahat nefes alacaksınız. Yağların kaliteli olmasına dikkat ediniz. Eğer uçucu yağ yoksa, kaynar suyun üzerine nane yaprağı, kekik atıp çıkan kokulu buharlardan benzer şekilde yararlanabilirsiniz.

Sağlıklı bir ilişki için 10 kural

ASM_UzmPsikolog_SelinKarabulutEvliliğinizde ya da ilişkinizde sorun mu var? İlişkilerin mutlu ve sorunsuz sürmesi aslında çok da zor değil. Karmaşık bir yapıya ve hassas dengelere dayalı olan kadın-erkek ilişkisinin başarısı, tavsiye edilen birtakım basit ama önemli kurallara uymakla mümkün olabiliyor. Uzmanlar mutlu ve uzun süreli ilişkiler ruhen ve fiziksel olarak da insanları canlandırdığını belirtiyor. Sorunlu ilişkilerde nerede yanlış yapılıyor? Sağlıklı ilişkilerin püf noktaları neler? Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Selin Karabulut merak edilen tüm soruları, sağlıklı bir ilişkinin olmazsa olmaz 10 kuralını açıklıyor.  

Günümüzde sorunlu ilişkiler kronikleşirse korkulan son kaçınılmaz oluyor

Hemen hemen herkes yaşadığı ilişkinin ne kadar “sağlıklı” olduğunu merak eder durur. Dergilerde testler yapılır, eş dost ile kıyaslanır, çay sohbetlerinde hep ilişkiler konuşulur. Oysa ki bir ilişkinin ne kadar sağlıklı olup olmadığını o ilişkiyi yaşayan kişiler zaten bilir.

Hissedilen mutsuzluk, huzursuzluk, anlaşmazlıklar, çatışma ve endişeler, ilişkinin ne kadar “hastalandığına” işaret eder. İlişkideki “ben “ ve “sen”i kaybetmek, ilişkiyi enfekte eden en önemli unsurdur. Ben ve Sen olamayanlar, sağlıklı “biz”i oluşturamazlar.

İlişkideki sağlıklı “sen, ben ve biz”i oluşturmak ve mutlu bir ilişki için gerekli 10 altın kuralı Uzman Psikolog Selin Karabulut açıklıyor;

  1. Her konudaki duygu ve düşüncelerinizi onunla rahatlıkla paylaşabiliyor musunuz?
  2. Evin işlerini ve sorumluluklarınızı, adil bir şekilde partnerinizle paylaşıyor musunuz?
  3. Baş başa zaman geçiriyor musunuz? Buna hevesli misiniz? Geçirdiğiniz zamandan keyif alıyor musunuz?
  4. Cinsel hayatınız sizi tatmin ediyor mu?
  5. Bireysel ilgi alanlarınız ve hobileriniz var mı? Bunlara yeterince zaman ayırıyor musunuz?
  6. Partnerinizden bağımsız bir sosyal hayatınız var mı?
  7. Bir problemle karşılaşıldığında, ortak bir çözüme ulaşabiliyor musunuz?
  8. Partnerinizle kısa ve/veya uzun vadeli ortak hedefleriniz var mı?
  9. Partnerinizin yokluğunda onu özlüyor, yanındayken kendinizi iyi hissediyor musunuz?
  10. Birbirinizin, birbirinizden ayrı bir özeli-mahremi olduğunu kabul ediyor ve buna saygı duyuyor musunuz?

10 fil ağırlığında yemek yiyiyormuşuz

filHerbalife Beslenme Danışma Kurulu Üyesi Doç. Dr. İsmet Tamer, araştırmalara göre bir insanın ömrü boyunca yaklaşık 1 milyon kalori alarak 45 ton yiyecek tükettiğini açıkladı. 70 kiloluk bir yetişkinin günde en az 31 gram protein alması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Tamer, vejetaryenler için de önemli bir uyarıda bulundu: “Vejetaryen beslenme durumunda vücut için gerekli aminoasitlerin bir şekilde alınması gerekir, bunun için baklagillerle tahıllar birleştirilerek tam protein elde edilebilir.”

Besin maddeleri enerji sağlamada, vücudun gelişmesinde, dokuların ve organların onarımında hayati görevler üstleniyor. Sağlıklı bireyler için doğru beslenme tüyoları veren Herbalife Beslenme Danışma Kurulu Üyesi Doç. Dr. İsmet Tamer, normal beslenme koşullarında yetişkin bir bireyin her yıl yaklaşık bir milyon kalori aldığını ve hayatı boyunca yaklaşık 45 ton yiyecek tükettiğini vurguladı. Doç. Dr. Tamer, California Üniversitesi’nden Dr. Liz Applegate’in başkanlığında yapılan bir araştırmaya göre insanların ömürleri boyunca aldığı kalori miktarını şöyle hesapladı: “1 yıl boyunca kadınların günde 1800, erkeklerin ise 2500 kalori aldığı varsayıldı. Yine günde 1.5-2 kiloluk besin alarak 65-70 yıl yaşadıkları göz önünde tutuldu. Bu hesaplamaya göre bir insan ömrü boyunca neredeyse 10 fil ağırlığında (ortalama 45 ton) yiyecek tüketiyor. Hiç şüphesiz bu yiyecekler, ağırlıklarından çok dengeli tüketilmeleri halinde sağlıklı ve uzun bir yaşam vaat ediyor.”

Kadınların vücudunda daha az su var

Temel besin maddeleri proteinler, karbonhidratlar, yağlar, mineraller, vitaminler ve su olmak üzere 6 gruba ayrılıyor. Bu maddelerin vücutta farklı oranlarda bulunduğunu işaret eden Doç. Dr. Tamer, “Vücudun yaklaşık yüzde 50 – 60’ı sudur, vücuttaki yağ oranı arttıkça su miktarı düşer, azaldıkça su miktarı artar. Bu nedenle kadınların vücudunda daha az su vardır” ifadesini kullandı.

İdeal yağ oranı erkekte yüzde 15 kadında yüzde 22

Vücuttaki ideal yağ oranı seviyesinin erkeklerde yüzde 15, kadınlarda ise yüzde 22 civarında olduğunun altını çizen Doç. Dr. Tamer, “Protein seviyesi ise yüzde 18-20 civarındadır ve kas kitlesiyle orantılıdır, bu nedenle erkeklerde daha fazla protein bulunur. Normalde vücuttaki karbonhidrat düzeyi yüzde 1 civarındadır. Kaslarda ve karaciğerde depolanan karbonhidratlar, özellikle egzersiz sırasında beyin için hayati önem taşıyan bir enerji kaynağıdır” diye konuştu.

70 kiloluk bir insan günde en az 31 gram protein almalı

Vücudumuzun kullanabileceği potansiyel enerji kaynakları olan proteinler, karbonhidratlar ve yağlar, “makro besinler” olarak sınıflandırılıyor. Proteinler vücudun kendini yenileyebilmesi için alınması zorunlu besinler olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 70 kilo ağırlığında bir yetişkinin ihtiyaç duyduğu günlük minimum protein miktarının 31 gram olduğunu aktaran Doç. Dr. Tamer, ancak kişilerin vücut ağırlıkları ve metabolik durumları farklı olduğu için günlük protein gereksinimleri de 70-75 grama kadar değişkenlik gösterebileceğini söyledi. Doç. Dr. Tamer, büyüme, hamilelik, egzersiz, yaralanma ve hastalık dönemlerinde ise kişideki protein ihtiyacının artacağını belirtti. Tamer, vücudun büyüme gelişme ve yenilenmesi için günlük ortalama 5 gram azot çıkışı için hesap edilen protein değerine ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.

Günlük minimum protein ihtiyacı hangi gıdalardan nasıl sağlanır? (31 gram)

100-150 gr az yağlı beyaz peynir

80-100 gr yağsız dana eti

100 gr yağsız tavuk veya hindi eti

200-250 gr yumurta, özellikle beyazı

2 su bardağı yağsız süt

100-120 gr ızgara balık

100 gr fındık veya fıstık

100-150 gr badem

200 gr nohut veya fasulye

100 gr kabak çekirdeği

300 gr yeşil mercimek

Vejetaryenlar baklagille tahılı birleştirmeli

Referans proteinler denilen kolay sindirilebilir ve bütün esansiyel (vücuda gerekli) aminoasitleri (protein yapı taşları) içeren besinlerden alınmasının sağlıklı yaşam için şart olduğuna işaret eden Dr. Tamer, vejetaryen kişilere ise şu önemli tavsiyelerde bulundu: “Vejetaryen beslenme durumunda da esansiyel aminoasitlerin bir şekilde alınması gerekir, bunun için baklagillerle tahılların birleştirilmesi yoluyla (örneğin 1.5 bardak pirinç+ 1 bardak mercimek = 85 gr tavuk) tam protein elde edilebilir.”

Doç. Dr. İsmet Tamer
Doç. Dr. İsmet Tamer

Karda kayıp düşmemek için bunları yapın!

karda-nasil-yurumeli_10256_bKar yağışlarıyla birlikte oluşan buzlanmaya, aracıyla trafiğe çıkan sürücüler kadar yayaların da dikkat etmesi gerekiyor. Bir anlık dikkatsizlik sonucu kayarak düşmek, ciddi yaralanmalara ve önemli sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Feridun Yumrukçal, karlı havalarda dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.

Küçük ama sağlam adımlar atın

Vücudun bir ağırlık merkezi bulunmaktadır. Adımlar atılırken ağırlık merkezini kontrol altında tutmak düşmemek için önemlidir. Karlı ve buzlu havalarda alınabilecek en önemli tedbir, aceleci olmayarak dikkatli yürümektir. Dolaylı bir önlem gibi gözükse de, buzlu havalarda düşerek yaralanmaların önüne geçmenin en iyi yolu, normal günlerden daha erken yola çıkmaktır. Acele etmek ihtiyacı ortadan kalktığında, düşme riski de en aza inecektir.

Kar lastiği seçer gibi ayakkabı seçmek önemli

Ayakkabı seçimi, otomobillerde kar lastiği seçimi gibi karlı ve buzlu havalarda çok önemlidir. Kolay kayabilecek, kösele tarzı ayakkabıları kullanmamak gerekmektedir. Tabanı kauçuk ya da tırtıklı ayakkabıları seçmek, kaymayı engellemek açısından yararlı olmaktadır. Hareket kabiliyetini azaltan dar kıyafetler yerine rahat ve yumuşak giysiler tercih edilmelidir.

Merdiven basamaklarının ortasına basın, korkuluklardan tutun

Buzlanmaya daha müsait olan merdivenlerde, parlak yüzeylerde ve metal zeminli yerlerde düşme riski daha yüksek olduğundan daha dikkatli olunması gerekmektedir. Özellikle merdiven inip çıkarken köşeleri metal ya da yuvarlatılmış basamaklara dikkat edilmelidir. Basamakların kaygan olabilecek uç kısımlarına değil, ortalarına basmak ve korkuluklara tutunarak inip çıkmak önemlidir. Küçük ve yavaş adımlarla yürüyüp, baston ya da şemsiye gibi desteklerden faydalanmak da yararlı olabilmektedir.

İki elinizde poşet ve eşya taşımayın

Kollar gerektiğinde, ip cambazlarının dengesini sağlamakta kullandığı uzun sopalar gibi görev görmektedirler. Düşme riski söz konusu olunca kollarımız dengeye büyük katkı sağlamaktadır. Bu yüzden karlı ve buzlu havalarda ellerimiz ceplerimizde olacak şekilde yürünmemesi gerekmektedir. Kollar aynı zamanda düşme sırasında vücudu korumaya da yardımcı olmaktadırlar. Ellerin cepte olmasıyla bu faktör de devre dışı bırakılmaktadır. Eller ceplerde olacak şekilde yürümek düşmeyi kolaylaştıracağı gibi vücutta oluşacak zararın da büyümesine neden olabilmektedir. İki elde eşya ya da poşet taşımanın da dengeyi bozabileceği unutulmamalıdır. Soğuğa karşı dayanıklı bir eldiven almak ve ellerimizi bu şekilde serbest olarak kullanabilmeyi sağlamak basit ve kolay bir tedbirdir.

Yaşlılar daha dikkatli olmalı

Yaşlılar yavaş yürümelerine rağmen dengelerini sağlama konusunda sorun yaşayabilmektedirler. Özellikle menopoz sonrası dönemdeki  kadınlarda  bayanlarda; düşme sonucu kalça kırıkları daha kolay oluşabilmektedir. Toplumun yaş ortalaması arttıkça basit düşmelerle oluşan kırık sayısı da artmaktadır. Zorunlu olmadıkça yaşlıların, karlı buzlu havalarda dışarı çıkmamaları gerekmektedir. Eğer mecbur kalınırsa bütün tedbirler alındıktan sonra, bir refakatçi eşliğinde sokağa çıkmaları faydalı olmaktadır. Çocuklar, düşmelerde erişkin ve yaşlılara göre daha şanslıdırlar. Kemik yapıları daha esnek olduğu için, çocuklarda ciddi  kırıklara (eklem içi vb.) nadiren rastlanmakla birlikte, dirsek ve el bileğinde oluşabilecek kırıklar sıkıntı yaratabilmektedir.

Düşmeler ihmal edilmemeli

Düşme sonrasında kalça kırıkları, omuz çevresi kırık ve çıkıkları, omurga kırıkları, kol, el ve ayak bileği kırıkları sık görülebilmektedir. Yaralanmaları küçümsemeden; ağrı, şişlik, morluk, hareket kısıtlığı ve sekil bozukluğu gibi şikayetler olduğu durumlarda bir sağlık kuruluşa gidilmesi gerekmektedir.  Düştükten hemen sonra ayağa kalkmak daha büyük sorunlara yol açabilmektedir. Sıcağı sıcağına hissedilmeyen, yerinden oynamamış ve o esnada çok can yakmayan kırıklar olabilmektedir. Bu nedenle düştükten sonra acele edilmemeli ve dikkatli hareket edilmelidir. Bu kırıklar kontrol edilmezse ileride daha komplike sorunlara yol açabilmektedir. Kayarak düşünce yere çarpma esnasında yük omurgaya binebilmektedir. Düşmeden birkaç gün sonra, sırtta meydana gelebilecek ağrıların omurlarda meydana gelen bir kırıktan olabileceğini unutulmamalıdır ve kemik erimesi olan yaşlılar bu konuda daha da  dikkatli olmalıdırlar. Bu tür ağrıların ihmal edilmesi halinde basit bir kırık cerrahi müdahale gerektiren bir kırığa dönüşebilmektedir.

Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Op. Dr. Feridun Yumrukçal
Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Feridun Yumrukçal

Bali’nin sıcaklığınızı cildinizde yaşayın

SANDA+SPA-Body+Wrap2Sımsıcak bir his tüm vücudu zarif hareketlerle sarıyor… Bali’nin mistik atmosferini taşıyan özel karışım, içinizi ısıtan, farklı bir vücut bakımı vadediyor. SANDA SPA’nın yepyeni bakımı Sanda Body Glow Herbal Wrap, kan dolaşımını hızlandırmaya, gerginlikten arınmaya, rahatlamaya, cilde canlılık ve parlaklık kazandırmaya yardımcı oluyor. Sıcacık bir his veren baharatlar ve bitkilerden oluşan, Bali’ye özgü “boreh” adındaki karışım, narin dokunuşlarla vücudu kaplıyor… Bali’nin sıcaklığı 50 dakika boyunca sizinle oluyor.

Bali’de kullanılan geleneksel bir karışım olan, içeriğinde pek çok farklı baharatın ve bitkinin bulunduğu “boreh”, SANDA SPA’nın Sanda Body Glow Herbal Wrap bakımında uygulanarak, soğuk kış günlerinde sıcacık bir hissi vücudunuza taşıyor. Bu özel karışım, bir kumaş gibi narince vücudu kaplıyor, içeriğindeki baharatlar kendiliğinden ısınma etkisi sağlıyor, Bali’nin sıcak atmosferi cildinize yansıyor.

Sanda Body Glow Herbal Wrap bakımında boreh tozu, avuç içi tekniğiyle, sırasıyla sırt, boyun, bacak, kollar olmak üzere, hassas bölgeler hariç tüm vücuda uygulanıyor ve vücut ile özel karışımın temasını artırmak için vücut sarılıyor. Karışım kendinden ısınmaya başlıyor. Taneli bir yapıda olduğu için hafif ovalama ile peeling etkisi sağlamaya ve cildi yenilemeye yardımcı oluyor. (Tam bir peeling etkisi istenirse Lulur Scrub uygulanabiliyor.) Karışım 20 dakika vücutta bekletiliyor. Bekleme süresi sırasında, yüz ve baş bölgesine rahatlatmaya ve dinlendirmeye yardımcı masaj uygulanıyor. Ardından salatalık maskesi sürülerek ciltten boreh temizleniyor ve cildin nemlenmesine yardımcı olunuyor. Vücudu tamamen temizlemek amacıyla alınan duşun ardından nemlendirici krem sürülerek bakım tamamlanıyor. Sanda Body Glow Herbal Wrap, kan dolaşımını hızlandırmaya, baş ve kas ağrılarını azaltmaya, peeling etkisi yaratmaya ve cildin ferahlamasına, parlak bir görünüme sahip olmasına yardımcı oluyor.

50 dakika süren Sanda Body Glow Herbal Wrap, 165 TL olarak fiyatlandırılıyor.

Ofiste damacananın alternatifi arıtma su

WaternetBir insanın sağlıklı bir yaşam için günde en az 2 litre su içmesi gerekiyor. Günde ortalama 8 saatini ofiste geçiren bir kişi, içmesi gereken su miktarının yüzde 75’ini yani günde en az 1,5 litre suyu mesai saatlerinde tüketiyor. “Taze İçme Suyuna Ulaşmanın En Kolay Yolu” sloganıyla taze suyu en güvenilir ve kolay şekilde tüketici ile buluşturmayı amaçlayan Waternet’in musluklardan taze su akmasını sağlayan su arıtma cihazları, rahat kullanımı ile ofis çalışanlarını taze ve sağlıklı suya kolayca ulaştırıyor. Ofislere su tüketiminde yüzde 50’den fazla maliyet tasarrufu sağlayan Waternet, ayrıca cihaz temizliği, filtre değişimleri ve her türlü teknik aksaklıkta sınırsız ve ücretsiz teknik destek de veriyor.

Hayatın temeli olan su, günün büyük bölümünü geçirdiğimiz ofislerde de en önemli ihtiyaçlardan biri. Bir insanın sağlıklı bir yaşam için günde en az 2 litre su içmesi gerekiyor. Günde ortalama 8 saatini ofiste geçiren bir kişi, içmesi gereken su miktarının yüzde 75’ini yani günde en az 1,5 litre suyu mesai saatlerinde tüketiyor.

“Taze İçme Suyuna Ulaşmanın En Kolay Yolu” sloganıyla taze suyu en güvenilir ve kolay şekilde tüketici ile buluşturmayı amaçlayan Waternet’in musluklardan taze su akmasını sağlayan su arıtma cihazları, rahat kullanımı ile ofis çalışanlarını taze ve sağlıklı suya kolayca ulaştırıyor. Temizlik ve havayla temas sonucu suda bakteri birikmesi gibi sorunları ortadan kaldıran Waternet’in şık tasarımlı su arıtma cihazları, aynı zamanda ofislere sağlıklı suya ulaşmanın en hesaplı yolunu sunuyor.

Damacana sudan çok daha hesaplı

20 kişilik bir ofiste çay ve kahve yapmak için kullanılan su da dahil olmak üzere günde ortalama 40 litre su tüketiliyor. Günde 2 damacana su kullanan ofisler, ayda en az 45 damacana su için ortalama 300 TL harcıyor. Ayrıca teslimat süresi ve taşıma gibi faktörler düşünüldüğünde damacana su, ofislere hem para hem de zaman kaybettiriyor.

Waternet’in ofisler için ideal olan, soğuk, sıcak ve oda sıcaklığındaki suyun tek musluktan aktığı set üstü ve sebil modelleri, cihaz parası vermeden ve sadece aylık hizmet bedeli ödeyerek güvenle su içebilme imkânı sağlıyor. Waternet’in su arıtmada en ileri teknoloji olan ters osmoz sistemiyle çalışan tasarım ödüllü su arıtma cihazlarından set üstü modeli aylık 39 Dolar + KDV, sebil ise 49 Dolar + KDV karşılığında taze suyu ofislerle buluşturarak yüzde 50’den fazla maliyet tasarrufu salıyor. Waternet, ayrıca cihaz temizliği, filtre değişimleri ve her türlü teknik aksaklıkta sınırsız ve ücretsiz teknik destek de veriyor.

Waternet Genel Müdür Yardımcısı Aydın Bolkar, verdikleri hizmetin özellikle hesaplı ve rahat bir şekilde sağlıklı suya ulaşmak isteyen şirketlerden büyük ilgi gördüğünü belirterek “Waternet olarak Türkiye’de bir benzeri olmayan mükemmel hizmet kalitemiz sayesinde herkesin taze suyu evinde ya da iş yerinde üretebilmesini sağlıyoruz” diyor.

Işık ve ses dalgaları ile güzel gözler

gözaltı morluklarıKişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine neden olan gözaltı morlukları ve gözaltı torbalarından, en son teknoloji ışık ve ses dalgaları yöntemi ile kurtulabilirsiniz. Her yaş grubunda görülebilen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahaleye ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan ışık ve ses dalgaları ile kurtulmak mümkün. Yorgunluk, stres, bilgisayar başında çok fazla vakit geçirmek ve uykusuzluk gibi nedenler gözaltı morluklarının oluşmasını hızlandırabiliyor. Her yaş grubunda görülen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahale ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan kurtulmak günümüz tıp teknolojisi ile artık mümkün hale geldi.

Medikal Estetik Hekimi Dr. Emre Çiçek, gözaltı morluk ve torbalarından kurtulmak isteyenler için bunun Işık ve ses dalgası ile çalışan özel lazer yöntemi ve kimyasal peelingten geçtiğini açıkladı. Dr. Emre Çiçek, yöntemle ilgili şunları söyledi; “Işık ve ses dalgalarından oluşan bir teknoloji olan Özel lazer peeling ve kimyasal peeling kombinasyonu ile gözaltı morlukları ve gözaltı torbaları ağrısız ve acısız şekilde 1-2 seansta giderilebilmektedir. Özellikle göz kapağı altı tear trough dediğimiz gözyaşı kanalı deformelerinde ışık dolgusu enjeksiyonu tedavisi ile çok başarılı sonuçlar almaktayız. Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin gözaltı problarına özel ses dalgası gönderen sistemi ile cilde herhangi bir hasar vermeden cilt altının ısıtılması sayesinde ciltte sıkılaşma ve gerginlik sağlanıyor’.’

Göz Altı Morlukları Nasıl Oluşuyor?

Kişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine yol açan gözaltı morluklarının oluşma sebebini anlatan Dr. Emre Çiçek, “Göz çevresindeki kan damarlarının cilde yakın olması, yağ torbalanmasına bu da damarlarda dolaşımın iyi olmaması ve kan toplanmasına neden olabiliyor. Ayrıca bu durum göz çevresinde pigmentasyon artışına da neden olmaktadır. Her iki sorunda da alt kapakta olduğu gibi, kirpiklerden kaşa kadar üst kapağı da kaplar’’ dedi.

Gözaltında ve göz çevresinde dolaşımı hızlandırıcı, hücreleri yenileyen kozmetik ürünlerin kullanılmasının, morlukları biraz hafifletebildiğini belirten Dr. Emre Çiçek, daha hızlı, kalıcı ve gözle görünür sonuçlar için ses ve ışık dalgası ile çalışan özel lazer peeling ve kimyasal peeling tedavileri ve ışık dolgusu enjeksiyonlarını kullandıklarını belirtti. Dr. Emre Çiçek, “Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin özel gözaltı torbaları tedavisinde çok etkin olduğunu yüz güldürücü sonuçlar verdiğini görüyoruz” dedi.

Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek
Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek

Her yıl 2 milyon kişi veremden ölüyor

veremHalk arasında ‘İnce hastalık’ olarak da bilinen verem dünyada her yıl 2 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor. Pek çok farklı nedenden dolayı ortaya çıkabilen verem günümüzde tedavi edilebilen ancak tedavisi uzun süren bir hastalıktır. KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Cengiz Şen, verem nedenleri, belirtileri ve tedavisi hakkında bilgi veriyor!

Verem (tüberküloz) hastalığını yapan bir bakteridir. Bu mikrobu 24 Mart 1882 de Robert Koch keşfetmiştir. Özellikle solunum yolu ile bulaşan bir mikroptur ve dünya nüfusunun üçte birinde – yaklaşık 2 milyar insan- bu mikrop bulunmaktadır. Mikrobun vücutta bulunması hastalık anlamına gelmez. Taşıyıcıların ancak %10’unda hastalık meydana gelir. Hastalığın oluşabilmesi için mikrobun çoğalmaya başlaması gerekir.

Yıl 8 milyon insan vereme yakalanıyor!

Özellikle vücut savunma sistemi zayıflamış kişilerde bu daha kolay gerçekleşir. Uyuşturucu madde kullanımı, sigara ve alkol tüketimi, d vitamini eksikliği, kilonun düşük olması, silika tozlarına maruz kalmak, kanser, şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, çölyak hastalığı, AIDS, kortizon kullanımı, organ nakli ve tüberküloz hastası ile yakın ve uzun süreli temas hastalık gelişimini kolaylaştırmaktadır. Dünyada yılda 8 milyon, (ülkemizde de yaklaşık 20.000 ) yeni tüberküloz hastası ortaya çıkarken, 2 milyon insan da tüberküloz nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

2 haftadan uzun süren öksürük tehlikeli!

Öksürük, balgam çıkarma, kan tükürme, kilo kaybı, gece terlemesi ve halsizlik verem hastalığının en sık görülen belirtilerindendir. Özellikle öksürük yakınmasının antibiyotik ve diğer tedavilere rağmen 2 haftadan uzun sürmesi dikkate alınmalıdır. En sık akciğerler tutulmakla birlikte diğer organlarımızda da (örneğin kemik, bağırsak, ses telleri vb) tüberküloz gelişebilmektedir.

Akciğer tüberkülozunda kesin tanı için en geçerli yöntem balgam incelemesinde mikrobun saptanmasıdır. Balgam çıkaramayan hastalarda balgam çıkarmayı kolaylaştıracak ilaç ve yöntemler denenebilir; Bronkoskopi adı verilen endoskopik inceleme ile balgam örneği alınması gerekebilir.

Verem tedavi edilebilen ancak tedavisi uzun süren bir hastalıktır!

Tüberküloz tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedavi süresi 6 aydır. Bazı durumlarda bu sürenin uzatılması gerekebilir. İlk iki ay 4 farklı antibiyotik kullanılırken son 4 ay iki antibiyotik ile devam edilir. Genellikle tedavinin 15. gününden itibaren hastalar kendilerini daha iyi hissederler ve bulaştırıcılık ciddi oranda ortadan kalkar. Bu dönmede tedavinin “nasıl olsa kendimi daha iyi hissediyorum” düşüncesiyle erken kesilmesi hastalığın ilerlemesi ve ilaç direnci gelişmesi gibi çok ciddi sorunlara yol açabilir. Dirençli tüberkülozun tedavisi hem daha uzundur, maliyeti yüksektir hem de başarı oranı çok daha düşüktür.

Tüberkülozdan korunmak için alınması gereken en önemli önlem bulaştırıcı hasta bireylerin düzgün tedavi edilmesinin sağlamasıdır. BCG aşısı tüberküloz menenjit gibi tüberkülozun tehlikeli formlarından koruyucu etki gösterir. Kişinin uykusuna ve beslenmesine özen göstermesi, stresle mücadele etmesi önemlidir. Güneş ışığı da ortamdaki verem mikroplarının ölmesine neden olmaktadır.

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Cengiz Şen
KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Cengiz Şen

Sultanahmet zehir mi soluyor?

duman, baca, Özel Belgeli Özel Nitelikli Turistik ve Butik Otelciler Birliği Derneği’nden yapılan açıklamaya göre; dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği eski İstanbul’un kalbi Sultanahmet’te uzun bir süredir panik yaşanıyor. Gecenin karanlığında, gökyüzüne doğru hayalet gibi süzülen esrarengiz dumanı gören turistler otellerini terkediyor. Ağır kokular yayan duman paniği yerli turistleri de sarmış durumda. Ancak kimyager ya da doktor olan turistlerin anlayabileceği bu olay, internette turist forumlarında yazılmaya başlayınca tüm dünyaya yayıldı. Sultanahmet’teki turistler ve Türk vatandaşları resmen zehir soluyor!

Pencere demirlerini bile çürüten ama insanların haberdar olmadığı bu tehlikenin kaynağı, Çemberlitaş merkezli altın ve gümüş ziynet eşya üreten atölyeler. Gecenin karanlığından faydalanılarak gökyüzüne bırakılan kimyasal atıklar, turistler ile Türk vatandaşları tarafından solunuyor.

Olayın ayrıntıları, Özel Belgeli Özel Nitelikli Turistik ve Butik Otelciler Birliği Derneği (ÖZBİ), tarafından Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne verilen dilekçelerde ortaya çıktı.

NİTRİK, HİDROKLORİK, SÜLFÜRİK ASİT VE SODYUM HİDROKSİT

Cevap alınamayan dilekçelerde vehametin boyutları özetle şöyle anlatılıyor:

“Altın ve gümüş, maalesef ziynet eşyası haline gelinceye kadar uzun ve tehlikeli işlemlerden geçmektedir. Bu işlemlerde insan sağlığı ve çevre için son derece zararlı ve tehlikeli kimyasallar kullanılmaktadır. Altının temizlenmesi ve istenmeyen diğer metallerden ayrılabilmesini sağlayan bu maddelerin çoğunluğu asit ve baz. Bunlar arasında en çok kullanılan ise halk arasında ‘kezzap’ olarak bilinen ‘nitrik asit’, ‘tuz ruhu’ olarak bilinen ‘hidroklorik asit’, ‘zaç yağı’ olarak bilinen ‘sülfürik asit’, kostik olarak bilinen ‘sodyum hidroksit’tir.

KANSEROJEN, KISIRLIK YAPICI, DOĞACAK BEBEĞİ BİLE…

Sağlık açısından değerlendirildiğinde; bu kimyasal maddeler; toksik, zararlı, kansorojen, alerjik, mutojen, tahriş edici, aşındırıcı, kısırlığa neden olan ya da doğacak çoçuğu etkileyebilicek özellikler taşıyabilmektedir. Bu nedenle bu atölyelerde ya da çevrede çalışanlar ile bölgeye alışverişe gelen halk ve binlerce turistin de sağlıkları tehlike altındadır.

Hatta son dönemlerde bu kimyasal atıkların yaydıkları ağır koku bölgeyi gezmeye gelen turistlerin bile dikkatini çekmiştir ve de akşam uyku saatlerine denk gelen saatlerde bu asit işlemi akşamın karanlığından faydalanılıp dışarı verildiğinden otelden ayrılma talebiyle bu şikayetler sonuçlanmakta kalmayıp internetten de ‘asit var’ diye şikayet yapmaktadırlar. Bu da ülkemizin turizmine şiddetli bir zarar hanesi açmaktadır.

TARİHİ ESERLERİN ÇÖKME TEHLİKESİ VAR!

Çevre açısından değerlendirildiğinde; asitleme  işlemlerinden sonra çevrede son derece zararlı kimyasal gaz ve sıvı atıklar meydana gelmekte ve yayılmakta. Bu atıklar kirli ve zehirli. Hem havayı hem  yer altından geçen kanalları tahrip etmekte. Toprak altında gözle görülür aşınmalar oluşmasına sebep olmakta. Çevreden gelen şikayetlerin sayısı gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır

Bölgede ve çevresinde faaliyet gösteren imalat atölyeleri, çok kuvvetli asidik ve bazik kimyasallar içeren atıklarını herhangi bir arıtma sistemleri ve filtreleme üniteleri olmadığından doğrudan çevreye deşarj etmektedirler. Bu durumda kimyasal atıkların solunduğu bir ortam oluşmakta ve bu ağır asit buharları havaya karışmakta. Hatta bölgedeki önemli tarihi eserler, binalar çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Binaların dışındaki bütün sıhhı tesisat ve benzeri aletlerin 2-3 sene içinde çürümektedir. Oluşan bu asit buharları, binalarda aşınmalara, paslanmaya, yıkıma, dış ortamdaki bütün klima, metal  pencere, korkuluk ve benzeri ünitelerin çürümesine sebep olmaktadır.”

Ufuk Arslan (ÖZBİ Başkanı):

“OTELİ TERKEDİYORLAR”

“Otelin hemen yanında bacalar mevcut. Teras katımızı yazın açıyoruz. Dolayısı ile müşteri direkt gaz ile temas ediyor. Bu gaz salınımından sonra turistler rahatsız olup içeri kaçıyor. Pencerelerini açamıyorlar. Defalarca müracaat ettik. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü konu ile ilgili herhangi bir işlem yapmadı. Netice yan yana işletmelerimiz var. Biz şikayet ettikten sonra kuyumcu atölyelerinin sahipleri ile başbaşa kaldık. Netice alınamadı. Tüm civardaki oteller bu durumdan rahatsız. Bazı müşteriler kokudan dolayı oteli terk ediyor.”

Osman Cemşit (Otel Müdürü):

“DOKTOR MÜŞTERİLER DURUMU FARK EDİNCE…”

“Makineler otomatik kuruyorlar belli bir saate ve işten çıktıktan sonra kendi kendine çalışıyor. Filtrelemeden çıkan duman ile ortalığı bir yanmış lastik kokusu sarıyor. Kışın bu kimyasal gazı rüzgar götürüyor. En azından biz hissetmiyoruz. Ancak yazın ağır bir duman kokusu oluyor. Müşterilerimiz geceleri bu kokuyu alıyor ve şikayet ediyor. Ancak doktor olan müşteriler durumu fark edip hemen ertesi gün oteli terk ediyor. Böyle durumlarla karşılaştık. Durumu İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne dilekçe ile ilettik. İlgileneceğiz demelerine rağmen iki yıldır konu ile kimse ilgilenmedi. Açıkçası kimsenin umurunda değil. Aslında Kuyumcukent’e taşınabilirler veya 4 bin Euro verip filtreleme cihazı alabilirler. Ancak herkes masraftan kaçıyor. Filtreleme en azından kokuyu minimuma indirir. Civardaki hanlarda onlarca atölye var. Birgün gezdim. Kimse biz böyle bir işlem yapıyoruz demiyor.”