Ani zenginlik travmaya neden olabilir!

Milli Piyango’nun 50 milyon TL’lik yılbaşı ikramiyesi hayalleri süslüyor. para dolar Peki kişiler piyango gibi şans oyunlarından neden zevk alır? Bu durumun beynin ödül ve ceza sistemiyle bağlantısı olduğunu belirten uzmanlar, ‘İnsan beyninde ödül ve cezayı en çok harekete geçiren şey beklenmeyen ödüllerdir. Öyle ki beklenmeyen ödüllerin gelmesi kişiye müthiş keyif veriyor. Bunu beklemek de aynı zevki veriyor. Orgazm olmuş gibi zevk uyandırıyor insanda. Çıkmasa dahi çıkacak ihtimali kişiyi geçici de olsa mutlu ediyor.’ diyorlar.

Milli Piyango’da büyük ikramiyeyi kazanma ihtimali normal çekilişlerde 600 binde bir olurken, bu oran yılbaşı çekilişinde 10 milyonda bir olarak hesaplanıyor. Bu düşük ihtimal bile milyoner olma hayallerinin önüne geçemiyor. Peki kazanma ihtimali bu kadar düşükken kişi hangi psikolojiyle bilet alır? Kişi her bilet aldığında bana çıkacak hissini neden taşır?

Bilet değil, haz duygusu satın alınıyor

Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şans oyunlarına yönelik merakımızın beynimizdeki ödül ve ceza sisteminin çalışmasıyla yakın ilişkili olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tarhan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu yönde yapılmış araştırmalar var. Bir milyonda ya da 10 milyonda bir çıkma ihtimaline karşı vatandaşlar bilet alır ve o heyecanı yaşar. Bunun beyindeki ödül ve ceza sisteminin çalışmasıyla yakından ilişkisi var. İnsan beyninde ödül ve cezayı en çok harekete geçiren şey beklenmeyen ödüllerdir. Öyle ki beklenmeyen ödüllerin gelmesi kişiye müthiş keyif veriyor. Bunu beklemek de aynı zevki veriyor. Orgazm olmuş gibi zevk uyandırıyor insanda. Çıkmasa dahi çıkacak ihtimali kişiyi geçici de olsa mutlu ediyor. Para bilete değil haz duygusuna veriliyor. Bir bakıma kumarın nörobiyolojisi olarak bilinen bir mekanizma bu…

‘Bana çıkacak’ hissi zevk veriyor

Bir şey çok arzulandığında o kişide reailete körlüğü oluşuyor. Kişi çıkmama ihtimalini görmüyor ve çıkma ihtimaline odaklanıyor. Çıkacağına inanıyor. Örneğin yapılan araştırmalar gösterdi ki bir kişi yemek yemeyi seyreder ve hayal ederse, beynin yemek yerken aktif hale gelen bölgesinin çalıştığı ve kişiye aynı zevki verdiği ortaya çıkar. Piyango biletleri de öyle. Çıkacak duygusuyla kişi çıkmış zevkini yaşayabiliyor.

Beyin yanıltılıyor!

Bunu tiyatrocular iyi bilir. Yaşadığı rolü hissederse onu en iyi şekilde yansıtır, ifadesi o derece iyi olur. Tiyatroda oyun eğitiminde bu uygulanıyor. Rolle ilgili duygu çalışması yapılıyor. Piyangoda da benzer durum oluşuyor, para çıkmış gibi bir haz veriyor, bu lezzet ise kişide bağımlılık yapıyor. Öyle ki sanal ve gerçek olmamasının verdiği acı ise büyük oluyor. Beyine bir bakıma rüşvet veriyor kişi. Beyni yanıltılıyor. Zevk tuzağı olarak düşünülecek uygulamalar bunlar.

Avutma psikolojisi

Kişi negatif duygularını gidermek için bu girişimde bulunuyor. Gerçek hayatta başaramadığını hayaliyle yapıyor, kendini avutuyor. Avutma psikolojisi gerçeklerden kaçma psikolojisi bir anlamda. Emek ve çile yolundan ziyade kişi kolaycılığı seçiyor bu insanın doğasında olan bir durum. Biyolojik eğilim söz konusu. Geçerli olmayan bir yöntem.

Çok para travmaya neden oluyor!

Şans oyunlarında ikramiye kazananları konu alan araştırmalar var. Gözlemlerde kişilerin kurulu düzenlerinin bozulduğu, yaşamlarının kötüye gittiği ve evliliklerinin bozulduğu ortaya çıktı. Öyle ki eski günleri arar hale geldikleri gözlemlendi. Bu parayı sağlıklı yatırıma dönüştürebilen çok az. Bir anlamda kişi çok parayla travma yaşıyor. Zihinsel ve duygusal olarak parayı kullanamadığı için ruhsal sorunlar yaşıyor. Zamana bıraktığı ve yaşayamadığı birçok hazzı bir anda yaşamaya kalkıyor böylece de kişinin zevk ve ödül dinamiği bozuluyor. Fiziksel sorunlar baş gösteriyor.”

prof. dr. nevzat tarhan

Yeni yılda cildinizi meyve özleriyle yenileyin

foto4Yeni yılda doğal ve taze bir cilde sahip olmanın sırlarını paylaşan Özel Bliss Maçka Polikliniği Medikal Estetik Hekimi Dr. Enis Keskin, kadınların kâbusu gözaltı morlukları, ciltteki yağ butonları ve akneler yeni nesil teknolojik uygulamalarla kısa sürede tarih oluyor açıklamasında bulundu.

Dr. Enis Keskin, kadınların yeni yıl davetlerinde ışıltılı ve bakımlı görünmelerine olanak sunan, hücreleri yenileyen ve aktifleşmesini sağlayan tek seanslık yöntem Biodinamik Peeling Sisteminin her cilt tipinde güvenle kısa sürede anından sonuç vererek uygulanabildiğini belirtti.

Güzelliğin en önemli aşamasının cildin temizliğinden ve duruluğundan geçtiğini söyleyen Dr. Enis Keskin, yeni yıla özel güzellik önerilerinde bulundu. En hızlı sonuç veren işlemin cildi ölü deri tabakasından arındırmaya dayanan, doktor kontrolündeki kimyasal peeling uygulamaları olduğunu belirten Dr. Enis Keskin, “Son günlerde sıklıkla uyguladığımız, yeni nesil teknoloji ‘Biodinamik Peeling Sistemi’ ile çok iyi sonuçlar alıyoruz. Cildin ihtiyacına uygun seçtiğimiz meyve asiti; büyüme faktörü ve hyalüronik asit içeren özel bir maske ile kombin edilerek kullanıldığında, rejuvenasyon ( Ciltte gençleştirme) sağlamaktadır ve her cilt tipinde güvenle uygulanabilmektedir” dedi.

Yeni Yılda Cildiniz Meyvelerin Mucizesiyle Işıldasın

Akne ve ciltte biriken yağ butonlarından kolaylıkla kurtulmanın mümkün olduğunu vurgulayan Dr. Enis Keskin,meyve asitli peelingleri kullanmayı tercih ettiklerinin altını çizerek şunları söyledi; “Meyve asitli peelingleri kullanmayı tercih ediyoruz. Cilt durumuna göre glikolik asitli, salisilik asitli ya da bunların kombinasyonu olan sistemlerden birine başvuruyoruz. Yağ butonları ve akne sorunları olan kişileri de yine meyve asitli medikal bakımlara yönlendirebiliyoruz.”

2015’e Değişiklikle Girmek İsteyenler için…

Yeni bir yılda çekiciliklerini artırmak isteyen kadınlar için Dr. Enis Keskin, “ İçeriğinde Hyaluronik Asit içerikli ileri teknoloji ürünü olan dolgular ile çekici dudaklara sahip olabilirler “ dedi. Dudak yapısına tamamen uyumlu olan yeni nesil dolgularla çok doğal sonuçlar alınabildiğini vurgulayan Dr. Keskin; “Maksimum yarım saat süren dolgu uygulamasının kalıcılığı 9 ay ile 12 ay arasında değişmektedir. Dolgu akabinde kalıcı makyaj uygulaması ile yapılan kombinasyon sonucu kusursuz ve her daim makyajlı gibi görünen güzel bir görüntüye kavuşmak mümkündür” bilgisini verdi.

Kusursuz Bakışlar için Işık Dolgusu

Kusursuz bir cildin tamamlayıcısı olarak gözaltı morluklarının giderilmesinin de çok önemli olduğuna değinen Dr. Enis Keskin, “Gözaltı ışık dolgusu ile tek seansta küçük kanüller aracılığı ile gözaltı çukurlarınızdan ve morluklarınızdan kurtulmak mümkün. Üç hafta sonra ise kontrol yapılarak, gerekir ise ikinci bir seans ile işlem tamamlanmış olur” açıklamasında bulundu.

Bliss Maçka Polikliniği Medikal Estetik Hekimi Dr. Enis Keskin
Bliss Maçka Polikliniği Medikal Estetik Hekimi Dr. Enis Keskin

Kilo vererek hayatlarını değiştirdiler

Yasar_Ertugrul_Muzeyyen_ErtugrulFazla kilolarınızdan kurtulmanın yolu artık yağları önce ısıtıp sonra eksi 10 dereceye düşüren vücudu şaşırtan tedavi yönteminden geçiyor. Ameliyatsız tek seansta yağ hücrelerini yok eden yöntem Ultra Ice Lipo teknolojisi birçok kilo problemi yaşayan insanın hayatını değiştirdi.

77 yaşındaki Yaşar – Müzeyyen Ertuğrul çifti, şeker hastalığı nedeniyle aldıkları kiloları Ultra Ice Lipo yöntemiyle verdi. 4 ayda 13 kilo verip bel çevresinden 13 santim incelen çift, şeker hastalıklarının yok denecek kadar azaldığını söyledi.

Fazla Kilolar Şaşırtılarak Yok Ediliyor

Diyet yapılarak ya da kilo verilerek kurtulamayan bölgesel yağları hedef alan Ultra Ice Lipo, İtalya Ferere üniversitesinde Dr. Fabrizio ve ekibi tarafından yüzlerce hastaya uygulandı ve sonra Amerika ve Brezilya Dr. Kostas tarafından uygulanmaya başlandı. Mucizevi yöntemi Türkiye’ye getiren, Estetik uzmanı ve güzellik koçu Meltem Şarkışlalı, “Yağ aldırma operasyonlarına alternatif olan bu yöntem önce ısıtma sonra soğutma ile vücudu şaşırtıp, yağ hücrelerini tek seansta yok ederek vücuttan süreç içinde sağlıyor. Acısız, ağrısız ve ameliyatsız olarak uygulanan yöntem ortalama 1 ya da 2 saat sürüyor” şeklinde konuştu.

Şeker Hastalığı Yok Denecek Kadar Azaldı

Liposuction yaptırmadan göbek, basen, bacak içi, sırt bel çevresi bölgesine uygulanan bu yöntem; yağ hücrelerinin önce ısıtılıp, sonra eksi 10 dereceye kadar getirilerek vücut tarafından bloke edilmesini sağlıyor. Yan etkisi olmayan ve doktor kontrolünde uygulanan yöntem; kalp, diyabet ve tiroit hastalarında da başarılı sonuçlar veriyor. 77 yaşındaki Yaşar – Müzeyyen Ertuğrul çifti, şeker hastalığı nedeniyle aldıkları kiloları 4 ayda bu yöntemle 13 santim incelerek verdi. Ertuğrul çifti, daha rahat hareket ettiklerini, nefes alıp verişlerinin düzeldiğini ve şeker hastalıklarının yok denecek kadar azaldığını söyledi. Şeker hastalığından dolayı kilo veremediklerini, ayakkabılarını bile bağlamakta zorluk çektiklerini belirten Ertuğrul çifti, “Birçok zayıflama tekniği uyguladık, çeşitli diyetler yaptık. Sonunda bu yöntemle zayıflayıp, inceldik. Çok mutluyuz” açıklamasında bulundu.

Doğum Sonrası Kiloları Kâbus Olmasın

Pek çok kadının kâbusu olan doğum sonrası kilolarda Ultra Ice lipo yöntemiyle giderilebiliyor.Ayten Kırca (43) 3 çocuk annesi, doğum sonrası oluşan kilolarını yaptığı hiçbir diyetle ve sporla veremedi. Özellikle göbek ve basen bölgesinde çok sert yağ dokusuna sahip olan Ayten Kırca, “Son çare olarak bu tedavi yöntemine teslim oldum. 1 Ayda 11 kilo verdim. 15 santim de inceldim. Sonuca inanamadım. Mutluluğumu ifade edemem” dedi.

Estetik uzmanı ve güzellik koçu Meltem Şarkışlalı
Estetik uzmanı ve güzellik koçu Meltem Şarkışlalı

3 günlük detoksla zinde kalın

Detoks-GorselBirbirinden lezzetli yemeklerin buluşacağı yılbaşı sofraları için son hazırlıklar yapılıyor. İdeal ancak sağlıklı bir yılbaşı sofrasına oturmak yeni yılı zinde karşılaşmak isteyenler için önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Yeşim Çelik, yeni yılı enerjik ve formda geçirmek isteyenler için 3 günlük detoks programı hakkında bilgi verdi

Aşırı yeme güdüsünü kontrol altına almak için…

Fazla alkol, aşırı yağlı ve şekerli gıdalar, ağır yemeklerin üzerine hemen tatlı yemek, sınırsız kuruyemiş tüketimi… Yılbaşı gecesi yapılan başlıca ve hayati hataların başında yer alıyor. Sofra içeriğine ne kadar dikkat edilse de kişi elinde olmadan bol miktarda kalori alıyor. Aşırı yeme güdüsünü kontrol altına almak istiyorsanız; yemeğe başlamadan önce iki bardak su için, daha sonra çorba ve salata ile devam edin ve en son ana yemeği tüketin.

Ne de olsa bir gün, her isteğimi yerim derseniz…

“Yılbaşı gecesi sınırsız yemek yemenin hiçbir zararı olmaz” fikri sağlığınızı ciddi anlamda etkilemektedir. Aşırı yağlı yemek; mide rahatsızlıkları başta olmak üzere bir sürü sağlık problemine neden olabilir. Kontrolü kaçırmamak için kendinize bir servis tabağı alın, yarısını salata ile doldurun ve geri kalan kısmına menüde ne varsa hepsinden birer ikişer kaşık ekleyin. Aynı şeyi meyve, kuruyemiş ve tatlı için de yapabilirsiniz.

Yeni yıla yorgun, halsiz ve de mide sorunlarıyla girmek istemiyorsanız…

  • Yılbaşı sofrasında mevsim sebzelerinden oluşan bir salata bulundurun.
  • Hindiyi fırında pişirin.
  • Kızartma ve kavurma türü yemekleri sınırlandırın.
  • Pirinç pilavı yerine bulgur pilavı tercih edin.
  • Tatlı olarak meyve ve sütlü tatlıları seçin.
  • Kuruyemişleri yemekten 1 saat sonra, en fazla bir avuç tüketin.
  • Meyveyi yemekten 1 saat sonra ikram edin. Ananas ve muzdan oluşan meyve tabağının mutluluk hormonu salgılatacağını ve yorgunluğu alacağını da unutmayın.

Adım adım detoks programı

Aşırı kalori almış bir vücut, 3 günlük detoks programı ile hafifletilip, eski beslenme düzenine hızlıca dönüş yapılabilir. Bunun için:

  • Güne kahvaltıyla başlanmalı, hafif bir kahvaltı yapılmalı.
  • Uykusuzluk, fazla alkol ve aşırı yemek nedeniyle oluşan ödem, bol su tüketimi ile atılmalı.
  • Gün içinde 1-2 kupa yeşil çay içilmeli.
  • Sık aralıklarla sağlıklı ara öğünler yapılmalı.
  • Yarım saatlik yürüyüş ile vücudun yeniden denge kurması sağlanmalı.

Detoks öneri listesi

Sabah: 1 bardak badem sütü, 2-3 dilim ananas

Ara: 1 fincan yeşil çay

Öğlen: Avokadolu cevizli salata

Ara: Elma ve yulaf ezmeli yoğurt (1 küçük kase)

Akşam: 1 tabak zeytinyağlı sebze yemeği + 1-2 dilim tahıllı ekmek

Ara: 1 fincan yeşil çay + 1 elma

Avokadolu cevizli salata nasıl yapılır?

2-3 dilim olgun avokado,1 adet kırmızıbiber
2-3 dal yeşil soğan, 2 diş taze sarımsak
3- adet chery domates,
4-5 adet haşlanmış brokoli, 10-12 dal nane-maydanoz, 10 dal roka
1 çorba kaşığı ince doğranmış yeşil zeytin
2-3 adet ceviz (dövülmüş)
Sos için:1 tatlı kaşığı balzamik sirke+ 1 çorba kaşığı limon+1 tatlı kaşığı zeytinyağı

Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzm. Dyt. Yeşim Çelik,
Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzm. Dyt. Yeşim Çelik,

Dondurulmuş embriyo ile üreme hakkı korunuyor

image001Başta kanser olmak üzere üremeyi etkileyen sağlık sorunlarında kadınlar ve erkekler embriyo dondurma kararı vererek üreme haklarını da korumuş oluyorlar. Anatolia Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı “Tüp Bebek Yönetmeliği ile transfer edilen embriyo sayısının 2 ile yasal olarak sınırlandırılmasının da embriyo dondurmanın önemini artırıyor” diyor.

Türkiye’de her 100 çiftten 15’ini etkileyen çocuk sahibi olamama sorununun bir bölümü çiftlerin yaşadığı sağlık sorunlarından kaynaklanıyor. Üreme organlarını olumsuz etkileyen sağlık sorunları çiftlerin çocuk sahibi olma şansını ortadan kaldırabiliyor. Özellikle kanser gibi sağlık sorunlarında artık çiftlere mutlaka yumurta, sper, testis ve embriyo dondurma seçenekleri hekimler tarafından hatırlatılıyor.

Anatolia Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı, insan gamet, yumurta dokuları (kadın over, erkek testis) ve embriyolarının dondurularak saklanmasının tüp bebek uygulamalarında önemli bir yeri olduğunu belirterek şunları söylüyor:

“Tüp bebekte gebelik şansını azaltmadan, çoğul gebelik riskini en aza indirgemek için etkin bir embriyo transferi politikası izlemek gerekir. Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar, Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafınca hazırlanan ve yürürlüğe giren bir yasa ile 5 yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilmektedir. Elde edilen kaliteli, iyi, fazla embriyolar ise dondurularak saklanmalıdır. Embriyoların dondurularak saklanmasının hem ekonomik hem de psikolojik yararları vardır. Dondurulan embriyoların çözülerek transferi uygulamasında, hastaya minimal ilaç kullanımı ve takiple transfer gerçekleşebilmektedir.”

EMBRİYO DONDURMANIN AVANTAJLARI

Günümüzde tıbbi bilgi, deneyim ve teknoloji desteği ile dondurulmuş embriyonlarla da yüksek gebelik oranları elde edilebiliyor. Embriyo dondurulmasının iki önemli yararı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Hakan Yaralı, şöyle devam ediyor:

  1. “Çoğul gebelik riski azalır
  2. Bir kez yumurtalıkların uyarımı sonrası hem taze hem de donma-çözme transferi gerçekleştirerek, çiftin toplam gebelik şansı artar. Embriyo dondurma ve çözme işlemi, embriyoların kimyasal maddeler (kriyoprotektan) ile dengelendikten sonra kontrollü olarak soğutulması ve –196 °C’de sıvı nitrojen içinde depolanması, çözüldükten sonra da kriyoprotektan ortamından uzaklaştırılarak özel kültür ortamına alınması esasına dayanır.

Dondurma, döllenmenin hemen sonrasında, yumurta toplama gününden 1 gün sonra döllenme olan 2-pronükleus safhasında veya 3. günde yapılabilir. Çalışmalarda 1. gün ve 3. günde embriyo dondurulması-çözülmesi sonrası benzer başarı oranları bildirilmiştir.

SPERM DONDURULMASINA NASIL İZİN VERİLİYOR?

Bazı durumlarda daha sonra tüp bebek tedavisi için kullanılmak üzere meni sperminin dondurularak saklanması gerekiyor. Tüp Bebek Yönetmeliği’ne göre, erkek üreme organı tümörlerinde cerrahi,radyoterapi/kemoterapi öncesi sperm dondurulabiliyor, Ayrıca diğer sistem tümörleri için de sperm yapımını etkileyebilecek radyoterapi, kemoterapi öncesi; ağır sperm bozukluğu söz konusuysa sperm dondurulabiliyor. Yeni yönetmelikte yer almasa bile, yönetmeliğe eklenmesi gerek bir diğer sperm dondurma nedeni, sperm üretmede yaşanan psikolojik zorluk olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Hakan Yaralı, şöyle konuşuyor:

“Böyle bir psikolojik zorluk varlığında, yumurta toplama günü eğer masturbasyonla sperm üretilemiyor ise erkekten cerrahi olarak (PESA/TESA veya TESE) ile sperm elde etme gereği doğmaktadır. Elbette dondurulmuş sperm varlığı böyle bir cerrahi sperm elde etme gereğini ortadan kaldıracaktır. Artık sperm dondurma-çözme sonrası taze sperm kullanımına benzer gebelik oranları elde edilebiliyor. Yukarıda adı geçen durumlarda öncelikle tanısal sperm değerlendirmesi yapılır. Ardından sperm sayısında göre 2-4 farklı günde mastürbasyon ile meni elde edilir ve mümkün olduğu kadar fazla tüpte örnek dondurularak saklanır. TESE’de sperm çıktığı takdirde TESE sperminin saklanması daha ileri tarihlerde mikroenjeksiyon uygulamalarında önemli avantaj sağlamaktadır. Bu şekilde saklama ile ileri mikroenjeksiyon uygulamasında tekrar cerrahi müdahale ile TESE gereği ortadan kalkmaktadır.”

Anatolia Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı
Anatolia Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı

Oksijen ile canlanıp güzeleşin

Aspects-Beauty-Salon-Ipswich-Header-ImageOksijen’in estetik uygulamalarda birkaç yıldan bu yana kullanılmakta olduğunu söyleyen Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Kadıköy Hastanesi Medikal Estetik Uzmanı Dr. Okan YÜCEL, sağlanan teknolojik gelişmeler ile artık oksijenin dışarıdan değil de kan dolaşımı yardımı ile içeriden verilmesi ile bu etkinin çok daha hızlı ve güçlü olduğunu belirtiyor.

Oksijenin deri hücreleri açısından önemi çok uzun yıllardır biliniyor;  yoğun oksijen desteği, iyileşmesi güç yaraların kolayca iyileşmesini sağlıyor. Deriye dışarıdan uygulanan yüksek saflıkta oksijenin; arındırıcı, yenileyici ve deri hücrelerini tazeleyici özelliği birçok uzman tarafından kullanılıyor.

Gelişen teknoloji ile deriye oksijeni “dışarıdan” değil, kan dolaşımı yardımıyla “içerden” sağlanıyor.

“İÇERDEN” OKSİJEN DESTEĞİ uygulamaları cilt oksijenlenmesini tetikleyerek yüz, boyun, dekolte
ve eller için etkili bir tedavi sağlıyor.

  • Derinin kendi kendine oksijenlenmesini sağlar.
  • Optimal düzeyde temizlik ve eksfoliasyon sağlar.
  • Aktif etken maddelerin maksimum düzeyde infüzyonunu sağlar.
  • Derinin aktif biçimde beslenmesini sağlar.
  • Derinin gerginleşmesini sağlar.
  • Derinin sıkılaşmasını sağlar.
  • Güvenilir ve etkindir.
  • Sonuçları hemen ve daha uzun dönemde görülür.
  • Etkisi klinik olarak kanıtlanmıştır.
  • Kişiye özel bir bakım uygulaması geliştirilmesini sağlar.

Bu uygulama ince çizgileri ve kırışıklıkları yumuşatmak, gözenekleri küçültmek, matlaşmış cildi nemlendirmek, beslemek ve yeniden canlandırmak ve parıldayan dengeli, sağlıklı bir görünüm sağlamak üzere optimum sonuçlar verir.

  • Deriyi CANLANDIRIR ve ölü deri katmanını soyarak UYANDIRIR, bu arada deriyi BESLER, NEM ve OKSİJEN KAZANDIRIR, deride DAHA PARLAK ve CANLI bir görünüm sağlar.
  • Hızla ortaya çıkan gözle görülür sonuçlar sağlar.
  • Uzun dönemli sonuçlar sağlar.
  • Cildin güzel görünmesi istenen önemli günlerde ideal bir uygulamadır.

Oksijeni “dışarıdan” uygulamaya çalışmak yerine “içerden” cilde akışını sağlamak ciltte eşine az rastlanır bir ferahlık ve arınmanın yanı sıra bir çok ek fayda sunuyor. Bu işlem aynı zamanda derideki ölü hücre katmanının mekanik yolla sıyrılıp atılmasını sağlıyor. Diğer yandan jel oldukça zengin bir etken madde içeriğine sahip. Peptidler,

renk tonunu eşitleyici maddeler, vitaminler, bitkisel ekstrelerle dolu olan jel sağlanan oksijen desteği sayesinde “aç” hale gelmiş cildin mükemmel biçimde besliyor. Efervesan başlık ölü deri katmanının sıyrılıp atılmasını sağladığı için bu besinler derin katmanlara kolayca inebiliyor Bu besinler iki farklı jel aracılığıyla verilebiliyor, biri

Deri katmanlarını kontrollü biçimde ısıtarak kolajen lifleri gerginleştiren ve sıkılaştıran, cilde daha diri, dolgun, pürüzsüz bir görünüm veren Radyofrekans uygulaması da etkili, güvenilir ve acısız biçimde yapılabiliyor.

Bu işlemde amaç ölü hücre katmanının hafifçe soyularak atılması, parlak ve pürüzsüz bir deri görünümü elde edilmesidir. Cilt daima kendisine yönelen ışığı en iyi biçimde yansıtacak durumda olmalıdır, böylece daha genç ve daha bakımlı görünmesi sağlanabilecektir. Ayrıca ölü hücre katmanının sıyrılıp atılması cildi dışarıdan verilecek besleyici bileşenleri ve nemi daha iyi tutabilecek bir yapıya da

Ritim bozukluğu depresyona neden oluyor

depresyon-cocukKalbin normalden hızlı ya da yavaş çalışması olan ritim bozukluğu; tedavi edilmezse kişide panik atak, ölüm korkusu, depresyon gibi problemlerin yanı sıra ani ölümlere de yol açabiliyor.

Her yaşta görülebilen kalp ritim bozukluğu, hayatınız için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ölümle sonuçlanabilen bu hastalıkta erken müdahale büyük önem taşıyor. Ritim bozukluklarının teşhisinde son dönemde yaygın olarak elektrofizyolojik çalışma (EPS) ve ablasyon tedavisi uygulanıyor. Hastalara kalıcı rahatlık sağlayan ve hastayı ilaç tedavisinden kurtaran bu yöntem, ritim bozukluğunun kaynağı konusunda bilgi vermenin yanı sıra hayati risk seviyenizi de ortaya koyuyor. Hastalık ve tedavi süreci hakkında Medical Park Uşak Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Okan Durmaz, şu bilgileri veriyor:

HAYAT KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR

Kişi yaşadığı çarpıntı nedeniyle bir uzmana başvurduğunda çarpıntısız dönemde yapılan EKO, EKG, ritim holteri gibi tetkiklerde herhangi bir problem saptanmayabiliyor. Bu nedenle tedavi edilmeyen çarpıntı bir süre sonra kişide panik atak, ölüm korkusu, depresyon gibi problemler yaratarak hayat kalitenizi ve iş gücünüzü olumsuz etkileyebiliyor. Belirtileri arasında ise ani başlayan çarpıntı, düzensiz atışlar, birden başlayan ve sonlanan ataklar, teklemeler ve baş dönmeleri yer alıyor.

RİTİM BOZUKLUĞU RİSKİNİZİ ARAŞTIRIN

Kalbin elektro fizyolojisindeki anormallikler kalpte ritim bozukluklarına neden oluyor. Bu ritim bozuklukları; hızlı ya da yavaş kalp atışlarına, bayılmalara, ani ölümlere sebebiyet verebiliyor. Ailenizde veya yakın akrabalarınızda ani ölüm vakaları, uykusunda ölenler, bayılma atakları yaşayanlar varsa siz de ritim bozukluğu riskinizi mutlaka öğrenmelisiniz.

HAYATİ RİSK SEVİYENİZİ BİLMENİZ MÜMKÜN

Ritim bozukluğunun çeşitli tedavi yöntemleri bulunuyor. Teşhisinde ise son dönemde yaygın olarak elektro fizyolojik çalışma (EPS) yöntemi uygulanıyor. Elektro fizyoloji çalışmaları elektrod kateterleri kullanarak ritim bozukluğunun kaynağını ve doğasını göstermek amacıyla yapılıyor. Ayrıca hayati risk seviyesini de ortaya koyabiliyor. Elektro fizyolojik çalışmada kalbin elektriki haritalaması yapılıyor. Ayrıca kalbe pil, şok pili (İCD) takılması gerekliliği ortaya konarak ani ölüm riski kontrol altına alınmaya çalışılıyor.

ÇARPINTININ NEDENİ BULUNUYOR

Kişilerde ritim bozukluğunun nedenleri teşhis edildikten sonra radyofrekans ablasyon adı verilen bir yöntemle tedavi edilebiliyor. Başarı oranı yüksek olan bu yöntemde radyofrekans dalgaları ile kalpte çarpıntıya neden olan ve normalde olmaması gereken odak ve ileti yolları yakılarak sonlandırılıyor.

Medical Park Uşak Hastanesi Medical Park Uşak Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Okan Durmaz
Medical Park Uşak Hastanesi Medical Park Uşak Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Okan Durmaz

Yeni yıla sağlıklı bir başlangıç için bunları yapın

wellness-apple-fitnessSigarasız hayat, dengeli beslenme, kilo kontrolü, spor yapma ve stresten uzak yaşamak… Yeni yıl, sağlıklı bir hayat sürmek isteyenlere yeni kararlar aldırıyor. Bu kararların uygulanıp, devam ettirilebilir olması ise büyük önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, yeni yılda insanın kendisine vereceği en büyük hediyenin sağlık olduğunu belirterek, önerilerde bulundu.

Check up için yaşınızın 50 olmasını beklemeyin

Yeni yıl, zararlı alışkanları bırakıp, sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenler için önemli kararların alındığı bir dönemdir. Alınan kararların, belli bir dönem değil, bir ömür boyu önemsenmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir yaşam için atılacak ilk adım, mevcut sağlık sorunlarının belirlenmesi ya da aileden gelen ve sağlığı tehdit edebilecek risklerin tespit edilmesidir. Bunun için kapsamlı bir check- up yaptırmak önemlidir. Check- up yaptırmak için 50’li yaşların beklenmesine gerek yoktur. İleri yaşlarda yaşanacak sağlık sorunlarının temeli, genç yaşlarda hatta çocukluk çağından başlayabilmektedir.

Kendinize sağlık hediye edin

Check-up, sağlıklı bir yaşama atılan ilk adımdır. Öncelikle kardiyolojik check-up ve efor testi yaptırılmalıdır. Birey kilolu ise ve hareketsiz bir yaşam sürüyorsa, ilerde diyabet olma riskine karşı insülin direncine bakılmalıdır. Risk faktörlerini belirlemek için ailede bulunan hastalıklar incelenmelidir. Tetkiklerde şeker, tiroit, metabolik testler, kan şekeri,  sigara ve alkol gibi bütün faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Hangi kademede spor yapılacağı ve hangi diyetin uygulanacağı da check-up yaptırdıktan sonra belirlenmelidir.

Asansör yerine merdiven kullanın

Check- up yaptırdıktan sonra çıkan sonuçlara göre bir uzman denetiminde, kalp hızını da kontrol altında tutarak, sportif aktivite düzenine geçilmelidir. Yavaş başlayan ve zaman içinde hızlandırılan bir sportif program yapılması faydalı olacaktır. Genç insanların hareketli bir yaşamı benimsemesi önemlidir. Nefes alımını ve kondisyonu artıran; yürüme, yüzme, bisiklet gibi sporların tercih edilmesi de yararlı olacaktır. Spor yaparken ayakkabı ve kıyafet seçimine özen gösterilmelidir. Asansör yerine merdiven kullanmak, yakın mesafelere araba yerine yürüyerek gitmek de faydalı olacaktır.

Her yaşta yapılabilecek sporları tercih edin

Genç yaşlarda yapılan ağır sporların, ilerleyen yaşlarda bırakılması, aşırı kilo alımı gibi sakıncalar yaratabilmektedir. Spor dalı seçilirken ilerleyen yaşlarda da devam edilebilecek bir branş olmasına dikkat edilmelidir. 50’li yaşlarda hangi spor yapılacaksa, 20’li yaşlarda da aynı sporu yapmak, sağlıklı yaşam için önemli bir adımdır. Alışkanlıkları, çocuk yaşlarda edindirmek de ailelerin görevlerin arasındadır. Hayatında hiç yürümeyen, sürekli masa başında çalışan, merdiven inip çıkmayan ve kilosuna dikkat etmeyen kişilerin tempolu sporlara başlaması sakıncalı durumlar yaratabilmektedir. Ortopedik açıdan sakatlanmalara neden olabilecek tempolu sporlar, kalp ve tansiyon yönünden de sorunlara neden olabilmektedir.

Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları

Check up yaptırdıktan sonra başlanacak spor kadar kişiye özel beslenme şekli de önemlidir. Diyet, belli süre sonra bitecek bir kavram olarak algılanmaktadır. Diyet yerine, sağlıklı beslenme kavramını hayata geçirmek daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Öncelikle kilo vermeyi zorlaştıran metabolik nedenler olup olmadığı belirlenmelidir. Şeker, un, beyaz ekmek, tuz, yağlı gıdalar ve yağlı etlerden uzak durulması gerekmektedir. Mevsiminde yetişen meyve ve sebzeler tüketilmelidir. Bunun yanı sıra sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklar terk edilmelidir. Hijyene önem vermek ve düzenli uyku, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları arasında bulunmaktadır.

Yeni yıl kararlarının uzun soluklu olması için küçük taktikler uygulayın

Hafta başında başlanan diyet ve sporlar, genellikle hafta sonunda bırakılmaktadır. Bu nedenle yeni yılda alınan kararlar da uzun soluklu olmamaktadır. Başlanan spor ve beslenme şeklinin, hayat tarzı haline dönüşebilmesi için bir uzmana danışılmalıdır. Hızlı ve periyodik bir şekilde kilo veremediğini düşünenler diyeti hemen bırakmaktadır. Diyeti bırakmak yerine, renklendirmek ve zaman zaman değiştirmek gibi küçük taktikler uygulanabilir. Aynı şekilde bıkkınlık hissiyle sporu bırakmamak için de yapılan sporu gün içine yaymak etkili bir yöntemdir. Gün bitiminde yarım saatlik spor yerine; işyerinde verilen küçük molalarda 100-150 adımlık minik yürüyüşler yapmak, işe gidiş gelişlerde mümkün olduğu kadar araç kullanmamak ve sporu gün içine yaymak uygulanabilecek önemli yöntemler arasında bulunmaktadır.

Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu
Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu

Yılın ilk günü bol su tüketin

plastic_water_bottleYılbaşı akşamları birbirinden çeşitli lezzetlerden oluşan sofralar hazırlanır. İyi dileklerle hazırlanan bu ziyafet sofralarında, yüksek enerjili ve yağlı besinlerin ağırlıkta olması ertesi gün bazı sağlık sorunlarının yaşanmasına neden olabilir. Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu, hem yılbaşı gecesini güzel geçirmek hem de yeni yıl sabahına sağlıklı bir şekilde uyanmak için önerilerde bulundu.

 

Kahvaltı yapmadan güne başlamayın

Yılbaşı gününe diğer günlerde olduğu gibi sağlıklı bir kahvaltıyla başlanmalı, ara öğünler tüketilmelidir. “Akşam çok fazla yiyeceğim” düşüncesi ile bütün gün aç kalmak doğru bir yaklaşım değildir. Kahvaltıda 1–2 dilim peynir, az yağlı omlet veya haşlanmış yumurta, söğüş sebzeler ile tam buğday veya çavdar ekmeği tüketilebilir. Bunların yanı sıra 1 porsiyon meyve ve 1 bardak süt ilavesi ile güne enerjik başlamak mümkündür.  Ayrıca sabah tüketilecek 4-5 adet zeytin, besin çeşitliliğini artırmış olur. Öğle yemeğinde ise salata veya zeytinyağlı sebze ve yoğurt ile 1-2 dilim tam tahıllı ekmek tüketmek kişiyi yılbaşı akşamına hazırlayacaktır.

 

Hindinin fırınlanarak pişirilmesi sağlıklı bir tercih

Sofralar zeytinyağlı ve yoğurtlu mezeler ile salatalarla süslenmeli, yağlı ara sıcaklardan kaçınılmalıdır. Hindi, yılbaşı için olmazsa olmazların içinde yer alırken fırınlanarak pişirilmesi uygun bir tercihtir. Beraberinde servis edilecek garnitür olarak glisemik indeksi yüksek patates püresi veya pirinç pilavı yerine, glisemik indeksi düşük olan bulgur pilavı tercih edilmeli; pilav et suyu veya tavuk suyuyla pişirilmemelidir.

Yemeğin üstüne hemen tatlı yemeyin

Yılbaşı gecesinde tatlı türü olarak; ayva tatlısı, kabak tatlısı, sütlaç, kazandibi ve dondurma gibi hafif meyve tatlıları veya sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Yemek ve içeceklerle alınan fazla kalorinin üzerine yenilen ağır tatlılar; tansiyon, kalp ve sindirim problemlerine yol açacaktır. Tatlı, yemekten en az 2 saat sonra tüketilmelidir.

Kuruyemiş tüketiminizi sınırlandırın

Kuruyemiş olarak leblebi ve kuru üzümü bol; fındık, fıstık, badem gibi yağ içeriği yüksek olan kuruyemişlerin az olduğu bir karışım tercih edilmelidir. Tüketirken miktarı kontrol edilmeli, fazla tüketimden kaçınılmalıdır. Alternatif olarak, az yağlı patlamış mısır da yenebilir.

Yeni yılın ilk günü yaklaşık 3 litre su tüketmeye gayret edin

Yılbaşının ertesi gününe egzersiz yaparak başlamak kişinin kendisini zinde hissetmenizi sağlayacaktır. Açık alanda yürüyüş yapmak, iyi bir seçenek olabilir. Ardından hafif, düşük kalorili bir kahvaltı ile metabolizmayı çalıştırmak mümkündür. Ayrıca gün boyunca 3-3,5 litre su içmeye gayret edilmelidir. Mideyi rahatlatmak için ertesi gün taze meyve ve sebze tüketimine de özen gösterilmelidir.

Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu
Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu

Lodosta karbonmonoksit zehirlenmelerine dikkat

Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın

İstanbul’da etkili olan yoğun lodos nedeniyle karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı vatandaşları uyaran Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın “Rengi, kokusu, tahriş edici bir özelliği olmayan karbonmonoksit sinsi bir düşmandır” dedi.

 

Karbonmonoksit (CO) ile zehirlenme insanoğlunun karşılaştığı en eski zehirlenme olaylarından birisidir. Zamanımızda da dünya üzerinde önemli oranda ölümlere ve başka sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle sonbahar ve kış aylarında havalandırması yetersiz olan küçük alanlarda bacasız soba, mangal ve şofben kullanılması sonucu karbonmonoksit zehirlenmesi çok sık görülmekte ve her yıl karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle birçok ölüm olaylarını duymaktayız.

Karbonmonoksitin renksiz, kokusuz, tatsız ve tahriş edici etkisi olmayan bir gaz olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ahmet Aydın,  bu nedenle bulunulan ortamda karbonmonoksit varlığının fark edilmesinin zor olduğuna dikkat çekti. Karbonmonoksitin, petrol ve petrol ürünleri, gaz yakıtlar, odun ve kömür gibi karbon içeren yakıtların tam olarak yanmaması, yani isli isli yanması sonucu meydana geldiğini hatırlatan Prof. Dr. Aydın,  karbonmonoksitin günlük yaşantımızda, yakın çevremizde ve endüstrideki işyeri havasında önemli miktarda bulunduğuna dikkat çekti.

 

Nelerden etkileniyoruz?

  • Motorlu taşıtların egzoz gazları
  • Kömür, odun ve gaz sobaları
  • Gazlı şofben tipi su ısıtıcıları
  • Her türlü yangınlar
  • Sigara dumanı
  • Kimya endüstrisinde karbonmonoksit üreten işlemler

 

Karbonmonoksit zehirlenmesi bakımından risk altında olan meslekler nelerdir?

  • Kaynakçılar
  • Kapalı garajlarda çalışanlar
  • Trafik polisleri
  • İtfaiyeciler
  • Otomobil tamircileri
  • Çelik ve kimya endüstrisi çalışanları

 

Karbonmonoksit zehirlenmesinin belirtileri nelerdir?

Zehirlenmenin belirtileri, kanımızda oksijen taşıyan hemoglobinin bu işlevinin karbonmonoksit tarafından engellenmesi yani asfeksi (boğulma) ile ilgilidir.

İlk belirtiler;

  • Sersemlik
  • Baş ağrısı
  • Baş dönmesi
  • Bulantı ve kusma şeklindedir.

Belirtilerin şiddeti kişiden kişiye göre değişir. Çocuklar, yaşlılar, akciğer ve kalp rahatsızlığı olan hastalar, yüksek rakımlı yerlerde yaşayan bireyler, sigara içenler, karbonmonoksitten etkilenmede daha fazla risk altındadır.

 

Karbonmonoksite yüzde 60 oranında maruz kalmak ölüm getiriyor

Klinik bulgular genellikle karboksihemoglobin (COHb) düzeyleri ile ilişkilidir. COHb düzeyi yüzde 10’un altında ise genellikle herhangi bir etki görülmez. Yine de düşük COHb seviyeleri kalp ve akciğer problemlerini alevlendirebilir. Göğüs ağrıları veya aritmiler ortaya çıkar. Karın ağrıları ve kas krampları oluşabilir. Eğer yüzde 20’nin üzerine çıkarsa baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı ve senkop (bayılma) görülebilir. Görme bozuklukları yüzde 30’un üzerindeki değerlerde, şuur bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü ise yüzde 40’ın üzerindeki değerlerde görülebilir. Solunum zorluğu vardır ve eğer COHb düzeyleri yüzde 50’yi geçerse inme ve koma, yüzde 60’ı geçerse kalp-akciğer sorunları ve ölüm meydana gelir. Ancak klinik tablo ile COHb düzeyleri arasında paralellik olmayabileceği akılda tutulmalıdır.

Zehirlenmeden kurtulma durumunda, halsizlik, baş ağrısı, bulantı ve kusma birkaç güne kadar devam edebilir. Zehirlenmeden sonra düzelen hastaların yaklaşık yüzde 10’unda ise çeşitli derecelerde nöropsikiyatrik bozukluk görülür. Bu hastalarda parkinsonizm, kalıcı bitkisel hayat durumu, konuşma bozukluğu, görme bozuklukları, bilinç kaybı, entelektüel fonksiyonlarda bozulma, kişilik bozuklukları ve psikoz gelişebilir.

 

Karbonmonoksit zehirlenmesi nasıl tedavi edilir?

  • Öncelikle karbonmonoksit kaynağı durdurulmalı ve hasta derhal karbonmonoksit içeren ortamdan uzaklaştırılmalı.
  • Karbonmonoksit ile zehirlenmenin tedavisinde oksijen antidot (panzehir) olarak kullanılır. Saf oksijen veya yüzde 6-7 CO2 (karbondioksit) içeren oksijen tedavisi kısa zamanda karbonmonoksitin hemoglobinden ayrılarak vücuttan atılmasını sağlar. Zehirlenen kişinin hiperbarik (yüksek basınçlı) oksijen (HBO) tedavi ünitelerinde tedavi edilmesi karbonmonoksit atılımını oldukça fazla hızlandırır ve tedavi etkinliği artar.
  • Diğer destekleyici ve belirtilere yönelik tedavi yaklaşımları uygulanır.

Karbonmonoksit zehirlenmesinden nasıl korunmalıyız?

  • Karbonmonoksit zehirlenmeleri basit birtakım önlemlerin alınmasıyla önlenebilen bir zehirlenme türüdür.
  • Evlerimizdeki ısıtma sistemlerinin ve bacaların bakımları mutlaka uzman kişilere düzenli olarak yaptırılmalı.
  • Ev içi ve garaj gibi kapalı alanlarda, bacasız ısıtma araçları kesinlikle kullanılmamalı.
  • Gazlı katalitik sobalarla ısıtılan odalarda bu sobalar söndürülmeden uyunmamalı.
  • Banyo içinde şofben bulundurulmamalı.
  • Kapalı garajlarda çalışır durumda bulunan arabalarla birlikte durulmamalı.
  • Ağır trafikte ve özellikle de tünellerde araba camları kapalı halde tutulmalı.
  • Havalanması kötü olan yerlerde petrol ürünleri ile çalışan ve bu nedenle karbonmonoksit üretme ihtimali olan cihazların kullanımı yasaklanmalı.
  • Karbonmonoksit zehirlenmesi açısından riskli iş yerlerinde çalışanlar, karbonmonoksit zehirlenmesi oluşturan kaynaklar ve durumlar hakkında eğitilmeli ve iş yerlerine karbonmonoksit dedektörlerinin yerleştirilmesi sağlanmalı.
  • Özellikle rüzgarlı havalarda evlerdeki sobalar yanar durumda bırakılmamalı.

 

 

 

 

Yılbaşı gecesi için kilo aldırmayan öneriler

sat_bains_ox_cheeks_oyster_emulsionYaklaşan yılbaşı, hazırlanacak ziyafet sofraları ve eğlenceler için geri sayım şimdiden başladı. Yeni yıla fazla ve ağır yemeklerin yarattığı uyku hali, sürekli rahatsızlık sinyalleri veren bir mide ve bozulan diyetlerin verdiği pişmanlık ile girmek istemeyiz. Sindirim gibi problemleri yaşamamak ve yılbaşı sofralarımızı sağlıklı, keyifli ziyafet sofralarına dönüştürmek için dikkat etmemiz gereken noktaları, yılbaşı sofralarında olmazsa olmazları ve tüm merak edilen önemli ipuçlarını Anadolu Sağlık Merkezi Mutlu Diyet Kliniği’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir paylaştı.

· Güne sabah kahvaltıdan itibaren dikkat ederek başlayın. Süt + yulaf ezmesi veya süt + meyve veya 2 ince dilim tam buğday ekmeği + 1 dilim peynir ile yapılmış yağsız tost + mevsim yeşilliklerinden oluşan hafif bir kahvaltı ile güne başlayın.

· Öğle yemeği tercihinizi zeytinyağlı sebze yemeği + ayran + az çorba veya az çorba + salata gibi yine hafif besinlerden yana kullanın.

· Akşam için hazırlıklar hızla devam ederken ufak ara öğünlerinizin aklınızdan çıkmasına izin vermeyin. Ara öğünler akşam yemeğine aç oturmanızı engelleyerek akşam yemeğinde daha çabuk doyum sağlayacaktır.

· Yemekleri yavaş yavaş ve iyice çiğnemek ve yemekle beraber tüketilecek 1-2 su bardağı su daha çabuk ve az yiyerek doymanıza yardımcı olacaktır.

· Ve günün en önemli öğünü akşam yemeği: Akşam yemeğinin mutlaka karbonhidrat-protein ve yağdan dengeli bir öğün olmasına dikkat edin. Bunun için sofranızda 4 temel besin grubuna yer vermelisiniz. ( et-süt-tahıl-sebze/meyve )

· Kırmızı et yerine hindi-kaz-ördek-tavuk-balık tercih edin. Pişirme yöntemi olarak yağ ilave edilmeden ve ızgara-haşlama-buğulama-fırında veya yağsız tavada pişirme gibi sağlıklı yöntemler tercih edilmelidir.

· Olmazsa olmaz; hindi dolma. Hindi düşük kolesterol bakımından sağlıkla tüketilebilecek bir besindir. Yılbaşı sofralarında sıklıkla tercih edilen hindi dolma pirinç yerine bulgur ile hazırlayabilirsiniz.

· Yılbaşı sofralarında ve genel beslenmemizde şarküteri ürünlerine yer verilmemelidir.

· Sofrada pilav ve makarnaya mümkün olduğunca yer verilmemelidir.

· Olmazsa olmaz; mezeler. Meze olarak sebze ağırlıklı ve peynirle hazırlanmış az yağlı mezeler tercih edin.

· Yüksek yağ içerikli cipsler, çekirdekler, çikolatalar yerine ölçülü olmak koşuluyla sağlıklı tohumlar dediğimiz kuruyemişler, taze-kuru meyveler tüketin.

· Olmazsa olmaz; tatlı. Yemekten 1 saat sonra tüketilmelidir. Ağır ve şerbetli tatlılar yerine meyve ve süt tatlıları her zaman tercihiniz olsun.

· İçkiye yer vermek için yememezlik yapmayın. Alkol kan şekeri düzeylerinizi düşürerek beyine açlık sinyalleri gönderir. Tok karnına tüketilen alkol kana daha geç karışacağından alkol tüketimi aç karnına olmamalıdır.

· Yılbaşı gecesi alkol için bir kalori kotası oluşturarak tüketiminizi sınırlandırın. Yemeğe eşlik edecek 2 kadeh beyaz veya kırmızı şarap en ideal alkol tercihi olacaktır. Değişiklik isteyenlere şarap için alternatifler; 2 kadeh (200 ml )şampanya, 2 kadeh ( 50 ml ) likör, 1 kadeh (100 ml ) brandy, 4 kadeh (100 ml ) vermut, 1 kadeh ( 50 ml ) tekila, 1 duble ( 100 ml ) rakı, 1 tek ( 50 ml ) viski, 1 kadeh ( 100 ml ) votka 1 şişe (500 ml ) bira, 1 kadeh (10 ml ) cin.

· 1 Ocak’ta kahvaltıyı brunch şeklinde yapın. Güne ara öğünlerle devam edip, akşam yemeğini erken saatlerde yapın.

· Erken uyuyun. Bütün gece yiyecekleri sindirmekle uğraşarak yorulan midenizi ve bedeninizi mutlaka dinlendirin. Bedeninizi dinlendirmek için açık havada 30-40 dakikalık yürüyüşler yapın.

· Midenizi rahatlatmak için rezene ve anason, bedenin dinlenmesi için ise melisa, papatya gibi bitki çayları tercih edin. Vücudu toksiklerden arındırmak için yeterli miktarda su tüketimine dikkat edin.

Unutmayın; az yemek sizi taşır, çok yemeği ise siz taşırsınız!

Anadolu Sağlık Merkezi Mutlu Diyet Kliniği’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir
Anadolu Sağlık Merkezi Mutlu Diyet Kliniği’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir

 

Erkekler kadınlardan daha az yaşıyor

Man-woman-eating-appleDünyada gelişmişlik seviyesinden bağımsız olarak erkeklerin yaşam süresi kadınlardan daha kısa. Bu fark 20.Yüzyılın başından beri biliniyor. Liv Hospital Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Haluk Akpınar ‘’Ülkemizde erkekler için ortalama yaşam süresi 73.7 yıl, kadınlar içinse bu süre 79.4 yıl. Başka bir deyişle ülkemizde erkekler kadınlardan 5.7 yıl daha az yaşıyor. Bunun çeşitli sebepleri var. Başta sigara olmak üzere, zararlı alışkanlıkların en çok erkekler tarafından tüketilmesi en önemli sebebi ‘’ dedi.

Ömrü kısaltan  en büyük sebep sigara

  • Cinsiyete özgü olmasa bile kalp-damar hastalıkları, akciğer hastalıkları, metabolic sendrom, akciğer-kolon –mesane kanserleri erkekler arasında daha sık görülüyor.
  • Başta sigara kullanımı olmak üzere zararlı alışkanlıklar ve madde bağımlılığı erkekler arasında daha sık.
  • Şiddete eğilim erkekler arasında daha sık gözleniyor.
  • Erkekler sağlık hizmetlerinden daha ileri yaşta yararlanmaya başlıyor. Kadınlar ise doğum, jinekolojik problemler nedeni ile daha erken doktora gidiyor.
  • Erkekler sosyal statüleri gereği askerlik, madencilik, inşaat, gemi inşa gibi sağlık açısından daha riskli işlerde çalışıyor.

Erkeklere uzun yaşama tüyoları

Başta sigara olmak üzere zararlı alışkanlıklardan uzak durulması gerekiyor. Sigara sadece akciğer kanserinin değil, mesane kanserinin de en önemli sebebi. Ülkemizde mesane kanseri erkekler arasında 3. sırada yer alırken, kadınlar 12. sırada. Kırsal kesimlerde cinsiyetler arası görülen bu fark daha da açılıyor, sebebi ise kadınların daha az sigara içmesi. Sigaradan uzak durarak sadece kanserden değil KOAH, kalp damar hastalığı gibi ölümcül hastalıklardan da korunmak mümkün. Düzenli egzersiz yaparak ve sağlıklı beslenmeye özen göstererek kalp damar hastalığı, metabolik sendrom gibi hastalıklar azalıyor. Bu tür yaşam tarzı değişiklikleri erkek cinsel sağlığını da son derece olumlu etkiliyor. Ayrıca madencilik, inşaat gibi sağlık açıcından riskli işlerde alınacak önlemlerin ve iş güvenliğinin arttırılması son derece önemli.

Doç. Dr. Haluk Akpinar
Doç. Dr. Haluk Akpinar

Sağlıkta başarının da hedefin de sonu yok

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Genel Sekreteri ve Yürütme Kurulu Başkanı Osman Kara
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Genel Sekreteri ve Yürütme Kurulu Başkanı Osman Kara

İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği tarafından düzenlenen “Biyoteknolojik Ürünler ve Biyobenzerler Sempozyumu”nda konuşan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Genel Sekreteri ve Yürütme Kurulu Başkanı Osman Kara, ilaçta inovasyonun öneminin altını çizerek, 2050’li yıllara doğru sağlık alanında önümüzde yeni riskler bulunduğunu ifade etti. Hızla yaşlanan nüfus, kronik hastalıklarda artış ve yeni hastalıkların ortaya çıkması gibi nedenlerle yeni tedavi ve ilaçlara ihtiyaç duyulacağını söyleyen Kara, biyoteknolojik tıbbi ürünlerin, yaşamı tehdit edici hastalıkların tedavisini kökten değiştirdiğini belirtti. Kara konuşmasında ayrıca; yaşlanan nüfusun artan sağlık ihtiyaçlarına etkin çözümler üretebilme kapasitesine haiz olduğunu belirterek, biyoteknolojik yöntemlerin klinik ve epidemiyolojik açıdan pek çok ciddi hastalık için yeni tedavilerin geliştirilmesini mümkün hale getirdiğini belirtti.

İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği tarafından düzenlenen “Biyoteknolojik Ürünler ve Biyobenzerler Sempozyumu” 21-23 Kasım 2014 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Akademik dünyanın yanı sıra, özel sektör, kamu kurum ve kuruluşları ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi ulusal ve uluslararası kuruluşlarının ilgisi ve geniş katılımı ile düzenlenen üç günlük sempozyumda Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın yanı sıra Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) gibi sektörel iş dünyası kuruluşları ve dernekler de temsil edildi. .

Sempozyumda gerçekleştirilen bilimsel sunumların yanı sıra Biyoteknolojik İlaç ve Biyobenzerler ile ilgili olarak mevcut durum ve hedefler konusunda katılımcı tüm kuruluşların temsilcileri çeşitli açılardan görüşlerini sundu. Bu kapsamda katılımcılara bir sunum yapan AİFD Genel Sekreteri ve Yürütme Kurulu Başkanı Osman Kara, AIFD olarak, biyobenzerlerin uluslararası standartlarla uyumlu değerlendirilmesi ve ruhsatlandırılması için gereken ruhsat yapısı, bilimsel standartlar ve idari süreçlerin oluşturulmasına olanak sağlayan mevzuat ve düzenlemeleri desteklediklerini ve bu süreçte, ürün bazlı değerlendirme yapılacağı için, moleküle özgü kılavuzların da yayımlanması gerektiği kanaatinde olduklarını belirtti.

“Sağlıkta başarının da, hedefin de sonu yok…” diyen Kara sunumunda “Nasıl ki bizler yaşadığımız topluma adapte olabiliyoruz, hastalıklar da o topluma adapte olabiliyor… Bu nedenle sağlıkta ve ilaçta sürdürülebilirlik, yenilikçilik, yani inovasyon, başka hiçbir alanda olmadığı kadar önemli…” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında daha iyi işleyen, daha verimli, insan ve değer odaklı sağlık ve ilaç eko-sistemini tesis etmek adına ortak akıl oluşturmaya çalışmanın önemine vurgu yapan Osman Kara, böylece, geçtiğimiz 10 yılda sağlık alanında elde edilen başarı ve kazanımları pekiştirerek, bayrağı daha yükseklere taşımanın mümkün olacağını belirtti. Bu doğrultuda “Sektörümüzün tüm paydaşlarının, endüstrimizin değer zincirinde yer alan her bir aktörün; hastadan doktora, eczacıdan ilaç üreticisine, Kamu kesiminden sivil topluma ve üniversiteye; her bir paydaşın sesine, görüşüne, fikrine ihtiyacımız var…” diyen Kara, ilaç endüstrisinin sürdürülebilir, dengeli ve hızlı kalkınma için model oluşturacak ender ve stratejik sektörlerden biri olduğunu ifade ederek İrlanda ve Güney Kore örneklerini verdi.

Süreklilik arz eden AR&GE faaliyetlerine, yüksek teknolojili ve katma değerli üretime, sürekli inovasyona ve kaliteli insan kaynağına dayalı yenilikçi ilaç sektörünün ekonominin diğer sektörlerini de peşinden sürüklediğini belirten Kara, yenilikçi ilaç sektörünün dünyada toplam AR-GE yatırımları açısından 1. sırada yer aldığını ve sektörün, her yıl cirosunun ortalama %15’ini AR-GE yatırımlarına ayırmakta olduğunu ifade etti.

Sektörün 2013 yılında bu alanda tüm dünyada yaklaşık 135 milyar dolar yatırım yaptığının tahmin edildiğini belirten Osman Kara, 2011 yılında ABD’de sağlık AR&GE’sine yapılan her 1 milyar dolarlık kamu yatırımının, GSYH’yi 6 milyar dolar artırdığını, endüstrinin iktisadi anlamda olumlu etkilerinin savunma ve uzay sanayilerinin de üstünde olduğunu ifade etti.

“Endüstri tek bir molekülü keşfedebilmek için yıllarca süren araştırma ve geliştirme süreçlerini; yüksek teknolojili yatırımın, tıbbın, klinik araştırmanın, moleküler biyolojinin, nano teknolojinin, biyofarmasötiğin, kısacası biliminin en iyi, en ileri imkânlarını yine insanlığa sunmaya devam edebilir mi?” sorusunu yönelten Kara “Bu nedenle; hayat kurtaran, hastalıkları kontrol altında tutan, daha uzun, daha aktif ve daha kaliteli bir yaşamı, sevdiklerimizle birlikte sürmemize katkıda bulunan; yenilikçi ilaç sanayinde eko – sistemi öngörülebilir ve sürdürülebilir kılmak, güçlü tutmak durumundayız…” dedi.

Konuşmasında biyolojik tıbbi ürünlerin, yaşamı tehdit edici ve zayıf düşürücü bazı hastalıklara yakalanmış hastaların tedavisini kökten değiştirdiğini belirten Kara, “Biyoteknolojik yöntemler, klinik ve epidemiyolojik açıdan pek çok ciddi hastalık için yeni tedavilerin geliştirilmesini mümkün hale getirdi ve yaşlanan nüfusun artan sağlık ihtiyaçlarına etkin çözümler üretilebilme kapasitesine haiz. Diğer yandan, biyobenzerler, referans ürünleri ile aynı olmadığı ve jenerik bir ilaç olarak düşünülemeyeceği için; bu ürünler için ayrı ve tanımlanmış bir ruhsatlandırma süreci gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, biyobenzer ürünlerin tüm klinik verileri EMA, FDA ve DSÖ’nün mevzuatları, yaklaşımları ve biyobenzer ürünün bu otoriteler tarafından onaylanarak ülkelerde piyasada olup olmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesinin sağlıklı olacağını düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin şeffaf, öngörülebilir, tüm paydaşlar için sürdürülebilir nitelikte bir fiyat mekanizması, geri ödeme sistemi ve doğru bütçeleme ile ilaç üretiminde rekabet ettiği diğer ülkelerin önüne geçebileceğini ve bölgesinin yönetim, üretim inovasyon ve hatta AR&GE merkezi haline gelebileceğini vurgulayan AİFD Genel Sekreteri ve Yürütme Kurulu Başkanı Osman Kara, “Bunu başarabilmek için kamu kesimiyle, özel sektörüyle, üniversitesiyle el ele verelim, insan ve değer odaklı sağlık politikalarında, tüm paydaşların daha fazla değer üretip, hep birlikte kazanabilecekleri bir “kazan kazan” zeminini oluşturabilelim. Bunu yapabilelim ki, bahsettiğim potansiyeli, dinamiğe çevirelim. Ve 2023 yılına doğru, Türkiyemizi bölgesinin “Sağlık Merkezi” haline getirelim. İlacıyla, AR&GE’siyle, inovasyonuyla, sağlık turizmiyle, klinik araştırmasıyla 2023’te Türkiye yakın coğrafyasındaki 1,5 milyar insanın sağlık hizmet sağlayıcısı olsun, bölgenin merkez ülkesi olsun.” dedi.

Yeni yıla dinç uyanmak için öneriler

923Yeni bir yıl, sağlıklı yaşama iyi bir başlangıç yapmak için en güzel fırsatlardan biri anlamına geliyor. Ancak kutlama yemeği için kurulan birbirinden ihtişamlı sofralar sağlığı bozabilirken, fazla kiloları da beraberinde getirebiliyor.Memorial Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Pınar Yetimoğlu, yeni seneye sağlıkla başlamak için beslenme önerilerinde bulundu.

2015 sizin için sağlıkla başlasın

Sağlıklı olmanın temelinde tükettiğiniz ve tüketmediğiniz gıdalar yatmaktadır. Beslenme biçiminizde neyi seçer ve tüketirseniz ona göre sonuçlarla karşılaşacağınızı unutmayın. Bunun için yeni yılın ilk sabahı itibariyle bu önerilere kulak verin. Sağlıklı olmadıktan sonra alacağınız diğer kararların hiçbirini uygulayamayacağınızı düşünün ve sağlıklı yaşama ilk adımı beslenme biçiminizi düzenleyerek atın.

“Nasıl olsa yılbaşında çok yerim” demeyin

Akşam nasıl olsa çok yerim düşüncesi ile uyandıysanız, gerçekten istemeseniz de çok yiyeceksiniz demektir. Yılbaşı gününün koşuşturması kahvaltınızı aksatmasın, mutlaka sıkı bir kahvaltı yapın. Yumurta, birkaç çeşit az yağlı peynirler, bol yeşillik, mutlaka kahvaltınızı tamamlayacak 1-2 dilim tam buğday ekmeği ve gün içerisinde size enerji sağlayacak 1-2 tatlı kaşığı fındık ya da fıstık ezmesi iyi bir başlangıç olacaktır.

Günün telaşı yüzünden ara öğününüzü aksatmayın

Günlük beslenme planımızda çok sık olmasa da mutlaka ara öğün yapılması gerekmektedir. Yılbaşı günü yine ekstra telaşlarımız bize yapmamız gereken öğünlerimizi aksatabilir. Sabah evden çıkmadan badem / ceviz / fındık + kuru meyve şeklinde öğünler hazırlayıp çantanıza atın. En güzel ara öğünlerden biri olan süt de 200 ml’lik kutu şekliyle çantanızda yer alabilir. Bu pratik öğünler, gün içerisinde çok acıkmalarınızı engelleyip, sizi akşama daha stressiz, daha tok hazırlayacaktır.

Yılbaşı akşamı yasak değil, dikkat önemli

Eğer programınız dışarıdaysa ve yemekliyse aperatiflerle başlayıp tatlıyla son bulan zengin menü ile karşı karşıya kalacaksınız demektir. Gece uzun olduğu için neredeyse her şeyin tadına bakılacaktır. Yılbaşı akşamı yasağınız olmamalı, ancak gerçekten önünüzdeki masaya hakim olmalısınız. Önce gözünüzle sizin için ne doğru, ne yanlış bunu seçmelisiniz. Sonra herkes gibi, tabağınıza önce uygun gördüklerinizi almalısınız.

Aşırı soslu yemeklerden uzak durun

Yılbaşı günü, en tehlikeli şeylerden biri de soslu yemek çeşitleridir. İçeriğini bilemediğimiz soslar, birçok sağlıklı yemeği bir anda çok kalorili hale getirebilir. Mümkün olduğu kadar sade haliyle hazırlanmış yemekleri veya aperatifleri seçin. Karbonhidratlara yılbaşı gecesi dikkat edin; ana yemeklerin yanında çok fazla püre, patates kızartması, pilav ve makarna tüketmeyin.

Yeni yıla sağlıklı girmenin yolları

Yeni yılın ilk sabahı itibariyle alacağınız basit önlemlerle yeni yılınızın sağlıkla başlamasını sağlayabilirsiniz:

1. Gün boyu bol su tüketin. Örneğin; 2 litre sürahinizi su ile doldurun, içerisine limon dilimleri, nane yaprakları, çubuk tarçın atarak alkolün etkisiyle oluşabilecek ödemleri atın.

2. Sabah hafif ama içeriği zengin kahvaltı yapın. Örneğin; Prebiyotik yoğurt içerisine yulaf ezmesi ve yaban mersini ekleyerek güzel bir kahvaltı kasesi hazırlayabilirsiniz.

3. Sabah ve akşam olmak üzere günde 2 defa 40-45 dakikalık yürüyüşler yapın.

4. Yılbaşı ertesinde öğünlerinizde mutlaka bol yeşillikli salatalar seçin.

5. Gün içerisinde tüketeceğiniz yeşil çay, mısır püskülü, kiraz sapı gibi bitki çayları da yorulmuş vücudunuza ve sindirim sisteminize iyi gelecektir.

6. Kafein alımınızı yeni yılın ilk gününde mümkün olduğu kadar sınırlandırın.

Memorial Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü'nden Dyt. Pınar Yetimoğlu
Memorial Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Pınar Yetimoğlu

 

 

Yılbaşı sofranız kutlamanızı zehir etmesin

yilbasi-hindisi(1)Yeni yıl kutlamalarının vazgeçilmezi, ihtişamlı yılbaşı sofraları ne yılbaşı gecenizi ne de ertesi günü çekilmez hale getirmesin. Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Binnur Okan, yılbaşı sofrası ve alkol tüketimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Okan, 31 Aralık’ta ve hemen ertesi gün birkaç küçük püf noktasını hayata geçirerek, hem yılbaşı gecesinin hem de ertesi gün ve haftanın kurtarılabileceğinin altını çizdi. Okan’ın dikkat çektiği noktalar şu şekilde sıralanıyor:

· Kontrolün en kolay kaçtığı nokta alkol tüketimi oluyor. Alınan kaloriyi azaltmak adına besin tüketmeden alkol almak yapılacak en büyük hata olacaktır. Alkol doğrudan mideden emilir ve mide boş olduğunda hem normalden çok daha hızlı etkiler, hem de kan şekerinin ani düşmesi ile ağır hipoglisemi tablosu oluşturabilir, sizi hastanelik edebilir. En iyi ihtimalleyse de alkol alımı sonrası çok düşen kan şekeri nedeniyle normalde tüketeceğinizden çok daha fazla ve kontrolsüz besin tüketeceksiniz demektir. Alkol yemekle birlikte veya yemekten sonra makul miktarda tüketilmelidir. Bunlarla birlikte alkol ciddi bir diüretiktir, yani fazlaca idrar çıkışı ile vücudun su kaybetmesine neden olur. Bu nedenle tüketilen her kadehten sonra bir bardak su içmekte, gün boyu ve ertesi gün alkol gibi su kaybına neden olan çay, kahve, kola gibi kafein içerikli içecekleri tüketmemekte ve bol bol su (diğer sıvılar hariç) içmekte fayda var.

· Yine en sık yapılan hatalardan biriyse; normalden fazla miktarda veya daha yoğun içerikli bir akşam yemeği tüketmeyi planladığımızda, o günün ve hatta bir sonraki günün diğer öğünlerini kısıtlayarak denge kurmaya çalışmak. Oysa telafi yöntemimiz öğün atlamak veya vücudumuzu kıtlığa sokmak değil, egzersiz yapmak olmalı. Yılbaşı günü ve ertesi günü fazladan yapacağınız 1 saatlik yürüyüşler dengeyi kurmanıza yardımcı olacaktır.

· Yemekten 2-3 saat önce yapılan doğru bir ara öğün, yemeklerin cazibesine kapılarak kontrolü kaybetmenize engel olacaktır. Tam buğday/kepek ekmeği ile beyaz peynirli sandviç veya tost ile bir bardak süt veya ayran tüketmek, bunların yerine mutlaka süt veya yoğurtla birlikte tüketilecek bir porsiyon meyveye eklenen yulaf ezmesi veya kepekli grissini, kan şekerinizin düşmesine engel olarak yemekte kontrolsüz davranmanıza engel olacaktır. Hatta yemek saat daha da gecikecekse bu ara öğünleri 2-3 saatte bir tekrarlayabilirsiniz.

· Yılbaşı yemeği dışarıda yenilecekse çok dikkatli olunması gereken başka bir konu ise besin zehirlenmeleridir. Hele ki yılbaşı gibi çok sayıda konuğa yemek servisi yapılacaksa hazırlıklar çok önceden, bazen birkaç gün önceden başlar. Bu yoğunlukta uygun şekilde bekletilmemiş besinler kolaylıkla bozulabilir, salatalar ve sebzeler iyi yıkanamayabilir. Özellikle mayonezli salatalar, mezeler, et/tavuk/balık gibi hayvansal kaynaklı besinler ve krema içeren pasta-tatlılar bakterilerin çok daha fazla bulunup, çok hızlı üreyebildiği besinlerdir. Gebeler, emziren anneler, yaşlılar ve çocuklar daha fazla risk altındadır ve bu besinleri tüketirken ve restoran seçerken çok daha hassas olmalıdır.

Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Binnur Okan
Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Binnur Okan

Yeni yılda beyin check up’ı yaptırın

Yeni_Y_l_20152015’i karşılamaya hazırlandığımız bu günlerde geleceğe umutla bakmanın temel şartının beden ve ruh sağlığı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, ‘Mutlu bir gelecek sağlıklı bir beden ve ruh sağlığı ile mümkün. Beyninizi yenileyecek faaliyetler yapın ve önünüze mutlaka hedefler koyun. 1 yılda 5 yaş almamak için beyin check-up’ı yaptırın.’ diyorlar.

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, güzel bir yıl için sağlıklı bir psikolojiye sahip olması gerektiğinin altını çizdi. Herkesin sene sonunda yılın bilançosunu yapıp hayatına dair gelir ve giderlerini gözde geçirmesini öneren Ünsalver, fiziksel ve psikolojik gelir ve giderlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlattı.

Kendinizi çok mu yoruyorsunuz!

Geçen bir yılda yapılan olumlu ya da olumsuz davranışların, seçimlerin ve ilişkilerin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Ünsalver, her bireyin yorgunluk sorgulaması yapmasının faydalı olacağını söyledi. 1 yılda 5 yaş almanın mümkün olabileceğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Ünsalver, yeni yıla girerken şu tavsiyelerde bulundu:

“Belki de geçen yıl kendinizi siz de çok yordunuz, fiziksel ve psikolojik sıkıntılar yaşadınız. Zaman oldu kendinizi, sevdiklerinizi ihmal ettiniz. 1 yıl geçince 1 yaş yaşlanıyoruz ama siz belki de zihinsel olarak 5 yıl yaşlandınız ya da 5 yıl gençleştiniz. Bu değişimlere sebep olan olumlu ya da olumsuz şeyleri herkesin gözden geçirmesi gerekiyor. Yeni yılda ancak bu şekilde olumsuzlukları hayattan çıkarabiliriz ya da bunlara karşı savunma geliştirebiliriz. Herkes kendine hedefler koymalı. Bu hedefler sadece kişinin kendisiyle ilgili değil, çevresiyle ve topluma da yönelik olmalı.

Bedene yapılan yatırım zihne de yapılmıştır!

Beden ve akıl sağlığının yerinde olması hayat kalitesini belirleyen en önemli kriterlerdir. Beden sağlığını olumsuz etkileyen hemen her şey akıl sağlığını da olumsuz etkiler. Zaten beden ve zihni birbirinden ayırmak pek de mümkün değildir. Başka bir deyişle bedeninize yaptığınız yatırım zihninize de yapılmış olacaktır ve tersi de geçerlidir.

Sağlıklı ve düzenli beslenin!

Sağlıklı, düzenli ve dengeli beslenmek ilk hedef olmalı. Yediklerimiz gastritten kansere kadar birçok bedensel hastalığa neden olabilir. Aç kalmak ya da zaman zaman tıkınırcasına yemek kan şekerinde düzensizliğe neden olarak baş ağrıları, gerginlik, huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilere ve sonuçta keyifsiz hissetmenize neden olabilir. Gıdaların dışında içtiğiniz sıvılar da önemli. Yeni yılda daha fazla su içmek ve gazlı içeceklerden uzak durmak iyi bir hedef olabilir.

Spor yapın ama kilo vermek için değil!

Haftada 3 gün en az 45 dakika ve nabzımızı 100’ün üstüne çıkaracak düzeyde spor yapmak hem kalp damar sağlığı hem de zihinsel yorgunluğu uzaklaştırmakta faydalıdır. Kilo vermek ve güzel olmak için spor yapmayın, çünkü bu sizi baskı altında tutacak bir hedef olacaktır ve spor yapmaktan alacağınız keyif azalacaktır. Oysa beden sağlığınızı akılda tutarsanız daha düzenli spor yapabilirsiniz. Yoğun spor faaliyeti sırasında salgılanan endorfinler keyif hissi verir ve gündelik moral bozukluklarını geçirmekte oldukça etkilidir.

Uykunuza önem verin!

Hayat koşullarının getirdiği kısıtlanmalar sebebiyle uykunuzdan kırpıyor olabilirsiniz, bu durumda uykusuzluğun getirdiği huzursuzluk, dikkat dağınıklığı ve metabolik sorunlar gelişmeye başlayabilir. Yeni yılda uykunuzdan fedakârlık etmeden hayat kalitenizi yüksek tutmayı hedefleyin.

Sigaradan uzak durun!

Sigaranın zararlarını bilmeyen kalmadı gibi. Ancak sigarayı bırakmak bazen hiç de kolay olmayabilir. Çünkü sigara psikolojik ve fizyolojik bağımlılık yapar. Bırakmaya karar ivermek ve bırakma sürecinde bu konuda uzman birinden destek almanızda fayda vardır.

Alkole dikkat edin!

Alkol kullanımı sınırlamak ya da tamamen kesmek. Zaman zaman bir iki kadeh alkol keyiflendirirken, sık sık alkol almak önce alkol kötüye kullanımı sonrasında ise alkol bağımlılığına yol açabilir. Bağımlılık yıllar içinde gelişebileceği gibi kısa zamanda da gelişebilir. Eğer alkolle sorun yaşıyorsanız yeni yıldaki öncelikle hedeflerinizden biri bir uzman desteğiyle alkolü bırakmak olmalı.

Öfke kontrolünüzü geliştirin!

Özellikle kalabalık şehir hayatı ve bireyselleşmenin artması çoğumuzun öfke kontrolünde güçlük yaşamasına neden oluyor. Öfke patlamaları sadece çevreye değil aynı zamanda kişinin kendisine de zarar verir. İlişkileri zedeleyen ve yalnızlığa iten bu sorunu çözmek yeni yıl hedeflerinizin arasında yer almalı. Öfke dışa vurumun sağlıklı yollarını bir uzman desteğiyle bulabilirsiniz.

Eğitime önem verin!

Mesleğinizle ilgili bir kurs ya da özel bir eğitime gitmeyi planlayın. Çalıştığınız alanda ne kadar çok deneyiminiz olsa da yeni gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmanın ve becerilerinizi arttırmanın en iyi yolu eğitimlere katılmaktır.

Beyninizi uyarılara maruz bırakın!

Beynimiz plastik bir yapıya sahiptir ve biz onu ne kadar çok değişik ve çeşitli bilgiyle donatırsak o kadar canlı kalır ve şekillenir. Örneğin yeni bir dil öğrenmek, o dili gündelik hayatta faal bir şekilde kullanmayacak olsanız da beynin uyarılmasını sağlar. Yeni bilgiler karşısında beynimiz sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar oluşturur. Bisiklete binmeyi öğrenirken dengeyi öğrenebilmek için kaslarımızın geçirdiği değişikliklerin benzeri bir süreç beynimizde de sürer. Yeni beceri yeni bir beyin anlamı taşır.

Beyin check-up

Bugün ABD’de zihinsel faaliyete önem veren, uzun ve nitelikli yaşamak isteyenlerin başvurdukları bir inceleme yöntemidir. Özellikle yönetici ve işadamları kendilerini zihinsel ve sinirsel testlerden geçiriyorlar ve öneriler almaktadırlar. İleri yaşlarda unutkanlık, dalgınlık, dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk, çocuk ve gençlerde okul başarısızlığı, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü ve davranım bozukluğu durumlarında önleyici ve koruyucu sağlık uygulaması olarak önerilir.

Klasik Kranial MR beyinde anatomik yapısal değişiklikleri ile ilgili bilgi verir. Volumetrik MR ise çekim sonrası saatler süren otomatik analizlerle beynin her bölgesinin hacim ölçümlerini çıkarır. Uzun yıllar sonra değişiklikleri izlemede işe yarar. Beyindeki biyolojik süreçlerin son ürünü olan biyoelektrik faaliyeti ölçmek, bir dizi “Nöropsikolojik Testler” ve “Kantitatif EEG” (Beyin Haritalaması) ile mümkün olmaktadır.

Çevrenizle ilgili önceliklerini gözden geçirin!

Yakın çevrenizle ilişkilerde öncelikleri belirleyin. Evli ve çocukluysanız, çocuk ve eşle ilişkiler ilk sırayı alır. Çocuğunuz ve eşinize yeterince ve kaliteli bir zaman ayırmayı hedefleyin. Çocuk, her yaşta ebeveyne farklı şekilde ihtiyaç duyar. İleride nasıl bir insan olacağı ebeveyniyle kurduğu ilişkiden önemli derecede etkilenir. Çocuğun değişen ihtiyaçlarına göre yenilenmiş bir ebeveyn olmayı hedefleyin. Sadece çocuğunuz değil eşiniz de değişmektedir ve onunla ilişkinizde de zamanla yeni ayarlara ihtiyaç olacaktır. Günlük hayatın yoğunluğuna kapılıp birbirinizi ihmal ediyor olabilirsiniz. Evde de olsa baş başa zaman geçirmeyi ve birbirinizi yargılamadan dinlemeyi hedefleyin.

Aile ve arkadaşları ihmal etmeyin!

Geniş aile ve arkadaşları ihmal etmeyin. İletişim araçlarının artması birbirimiz görmeden birbirimizden haberdar olmayı sağlayarak sosyal çevreden kopmamış oluyoruz. Ancak yüz yüze geçirilen zamanların azalması bağlarımızı gevşetiyor ve yalnızlık hissimizi arttırıyor.

Toplumsal hedefler çevreye duyarlı olun!

Daha iyi bir çevre bilinci geliştirmeyi ve bu bilinci yakınlarınıza yaymayı hedefleyin. Gezegenimizin yaşadığı küresel iklim değişikliği ve diğer ekolojik sorunlardan bağımsız değiliz. Çünkü burası evimiz ve evimiz tehdit altındayken biz de güvende olamayız. Çevre sorunlarına duyarlı olun. Gezegeni daha sağlıklı bir hale getirmek için birey olarak taşıdığınız sorumlulukları öğrenin. Yerel yönetimle ve kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarıyla iletişim kurarak çevre sorunlarına katkı sağlamayı hedefleyin.

Karşılıksız yardım edin!

Hiç tanımadığınız insanlara yardım etmeyi hedefleyin. Kimsesiz çocuklar, bakımevinde kalan ya da kimsesiz yaşlılar, sığınma evlerinde yaşayan şiddet mağduru kadınlar, terör mağduru aileler ya da doğal afet mağdurları gibi içinde bulundukları durumla başa çıkabilmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyan kimselere maddi manevi destek vermek kişinin iç huzurunu arttırır, hayatına anlam katar.

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver

Yeni yıla cildinizi yenileyerek girin

foto4Yeni yılı canlı, duru bir ciltle karşılamak isteyen kadınlara yeni yıl için güzellik ve bakım önerilerinde bulunan Özel Bliss Maçka Polikliniği Medikal Estetik Hekimi Dr. Enis Keskin, kadınların kâbusu göz altı morlukları, ciltteki yağ butonları ve akneler yeni nesil teknolojik uygulamalarla kısa sürede tarih oluyor açıklamasında bulundu. Dr. Enis Keskin, özellikle iş yaşamının temposundan vakit bulamayan kadınların kurtarıcısı, tek seanslık yöntemden bahsetti. Yeni yıl davetlerine ışıltılı, bakımlı ciltleriyle katılmalarını sağlayan Biodinamik Peeling Sisteminin her cilt tipinde güvenle uygulanabildiğini belirtti. Yeni yıla cildinizi yenileyerek girin yazısının devamı

En önemli duygu güven duygusu

Uzm. Psk. Gamze Eser
Uzm. Psk. Gamze Eser

Anne karnındaki bebek sıcak ve güvenli ortamın tadını çıkarır. Memnuniyetini ağzına götürdüğü baş parmağından anlayabiliriz, diyen Uzm.Psk Gamze Eser, ”Zaman dolup dünyaya gelirken yaşadığı şok ve korku belki tüm yaşamı boyunca karşılaşacaklarından daha fazladır. Soğuk doğum odası, annesinden ayrılmak ve poposuna atılan şaplak yaşadığı ilk büyük travmadır” 

En önemli duygu güven duygusu yazısının devamı

Enerjik yaşa ruh sağlığını koru

shutterstock_67254202Hayata olumlu bakmanın, iyimser olmanın yaşam enerjisini yükselttiğini belirten uzmanlar, “Hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için hayat enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.” diyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi’nden uzman klinik psikolog İhsan Öztekin, günlük yaşantıda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerin başında yaşam enerjisinin geldiğini belirterek şu önerilerde bulundu:

Enerjik yaşa ruh sağlığını koru yazısının devamı

Bitkiler asırlardır çay olarak kullanılıyor

Bitki+Caylari+-+1Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, bitkilerin çay olarak çok uzun yıllardır hem şifa bulmak hem de keyif almak için kullanıldığını söylüyor. Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, bitki çayı kullanımının tarihsel gelişimini şu şekilde belirtti: “Çok eski kaynaklarda, bitkilerin çay olarak hem sağlık hem de keyif için kullanıldığı kayıtlıdır. Zaman ilerledikçe çaylar önemli bir ilaç şekli haline gelmiş, hekimler, değişik bitkileri tek veya karışımları halinde, çay hazırlamak için kullanmışlardır. Bu çayların içine bazı saf maddeleri de ilâve ederek hızlı etki sağlamak üzere pek çok reçeteler düzenlemişlerdir. Bu tip kullanımlar, 50’li yıllardan sonra azalmaya başlamış ve 60’lı yıllarda az kullanılır hale gelmiştir.”

Prof. Dr. Sezik, seksenli yıllarda “tabiata dönüş” ile bitkilerin şifa amaçlı kullanımının ve bitkisel çayların da tüketiminin arttığını ifade ederek şunları söylüyor: “Ama bu sefer hekim reçeteleri ile değil, halkın tercih ettiği bir kullanım şekli olarak… Halen bitki ve meyve çayları, keyif için, koruyucu olarak veya şifalı etkilerinden yararlanmak amacı ile tüketilmektedir.”

Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik’e göre bitki çaylarının kullanım şekilleri şöyle:

Keyif için

“Çoğu kişi günün değişik saatlerinde farklı bir aroma ve lezzet bulmak için kuşburnu, adaçayı, elma, ıhlamur gibi bitkilerden hazırlanmış bitki çayları içmektedir. Kullanım kolaylığından dolayı, poşet çaylar tercih edilmektedir. Tüketici okulda, işte, evde kaynar su doldurulmuş kupaya poşet çayı daldırmakta, damak zevkine göre 3-4 dakika tutup, poşeti çıkarıp içmektedir.”

Koruyucu veya şifalı etkilerinden yararlanmak amacı için

“Bitkilerin sağlığı koruyucu pek çok madde taşıdığının anlaşılması, bu maddeleri tabiattan doğrudan almak isteyenleri bitki çayı içmeye yönlendirmiştir. Antioksidan etkideki maddeleri çay içerek almak gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Değişik antioksidan maddeleri taşıyan bitki kısımlarından hazırlanan poşet bitki çayları piyasada bulunmaktadır. Bu yüzden son yıllarda ülkemizde de yeşil çay tüketimi oldukça artmıştır.

Yeşil çay, çay bitkisinin fermantasyon uygulanmamış yapraklarıdır. Yapraklar toplanır ve kurutulur. Kimyasal yapısı siyah çaya benzer ama antioksidan etki gösteren polifenoller daha fazladır. Dolayısıyla bu amaçla daha çok kullanılmaktadır. Günde 3-4 kupa yeşil çay içilmesi, uygun miktarlarda antioksidan madde alınmasına yetmektedir.

Rahat uyku uyumak isteyenler, tek bitkili veya değişik bitkilerin karışımı olan bitki çaylarını tercih etmektedir. Melisa yaprağı veya valeriyan kökü, şerbetçiotu, melisa yaprağı karışımı çaylar bu amaca yönelik hazırlanmıştır. Akşam yatmadan önce hem sıvı ihtiyacını gidermeye  hem de bu bitkilerin uykuya dalmayı kolaylaştırıcı, rahat uyku verme gibi etkilerinden yararlanmayı mümkün kılmaktadır .Nezle, grip, soğuk algınlığı gibi günlük rahatsızlıklarda da ıhlamur, ada çayı gibi bitkilerin hastanın sıvı ihtiyacını sağlamanın yanında, şifalı etkilerinden yararlanılmak üzere kullanılmasında yarar vardır. Bitki çaylarında keyif ve şifa yan yana. Bu beraberlikten yararlanın.”

Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik
Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik

Yılbaşı gecesi sağlığınıza zarar vermeden eğlenin

new-years-partiesYeni yıl akşamı hazırlanan sofraların beslenme alışkanlıkları ve diyet programlarından uzaklaştırabildiğini belirten TOBB ETÜ Hastanesi beslenme ve diyetetik bölümünden uzman diyetisyen Mehtap Ersin Bayrak, “Yılbaşı gecesi, ikramlar zenginleşir, yiyecek ve alkol çeşitliliği artar. Eğer yediklerinize-içtiklerinize dikkat etmezseniz yeni güne iyi başlamayabilirsiniz” dedi.

Yılbaşı gecesi sağlığınıza zarar vermeden eğlenin yazısının devamı

İnatçı yağlardan liposuction ile kurtulabilirsiniz

Liposuction (2)Liposuction ile daha kısa sürede, daha küçük bir girişimle ve genel anesteziye gerek kalmadan bölgesel incelme sağlanabiliyor. Lokman Hekim Sincan Hastanesi Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mesut TÜRKER, özellikle bayanların son yıllarda büyük ilgi gösterdiği “liposuction” yönteminin bir kilo verme yöntemi olmadığını bilertirken, “Ne kadar diyet yaparsam yapayım, şu bölgedeki yağlarımdan bir türlü kurtulamıyorum” diyen kişiler için en uygun seçeneğin liposuction olduğunu sölyedi. TÜRKER, sistemin uygulanışı ile ilgili şu bilgiyi verdi:

“Sorunlu bölge belirlenir ve liposuction o bölgeye uygulanır. Liposuctiondan sonra o bölgede yağ hücreleri sayıca azalacağından dolayı o bölge eskisi gibi orantısız biçimde şişmanlamayacaktır.”

“Bir bölgede eğer yağ hücre sayısını azaltabilirsek, erişkin çağda yağ hücreleri sayıca artamadığı için o bölge artık eskisi gibi şişmanlayamaz” diyen TÜRKER, şunları söyledi:

“Liposuction, genel ya da lokal anestezi altında yapılır. Özel bir sıvı, yine özel bir makine yardımı ile sorunlu bölgeye verilir. Sıvı etkisini gösterdikten sonra negatif basınçla sıvı içerisine karışmış yağ doku aspire edilir. İşlem yeterli düzeye ulaşılıncaya kadar devam eder. Liposuction yapılırken doğallıktan uzaklaşmak sıkıntılı durumlar doğurabilir. Çok fazla inceltilen ciltaltı yağ dokusu, dalgalı bir cilt yüzeyine neden olabilir. Bu işlemi engellemek için uygun yöntem ile uygun kanüller ile yüzey dokuyu koruyarak işlemi yapmak gerekir. Operasyondan sonra hastaya uygun bir korse giydirilir ve hasta yürüyerek evine dönebilir. İki-üç gün sonra da aktif çalışma hayatına katılabilir.”

dr. mesut türker
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Op. Dr. Mesut TÜRKER

 

 

Prostat soğukları sevmiyor

prostat-kanseri-cinselligi-etkiler-mi_vx2kYurt genelinde son yılların en sert kışı yaşanırken uzmanlar, soğuk havanın neden olduğu hastalıklara yönelik uyarılarını sürdürüyor. Lokman Hekim Sincan Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Metin Taş, soğuk havanın, idrar yolları enfeksiyonu riskini artırdığı gibi büyümüş olan prostatın daha çok şişmesine de neden olabildiğini söyledi. Prostat büyümesinin, idrara sık çıkma, özellikle geceleri idrara kalkma, idrar yaptıktan sonra damlamanın sürmesi, zorlanarak ve ıkınarak idrar yapma, idrar akımının kesik kesik olması, ağrılı ve kanlı idrar yapma, yanma gibi belirtileri olduğunu ifade eden Op. Dr. Metin Taş şu bilgileri verdi:

“Prostat büyümesi, hormonal düzensizlikler ve ailevi yatkınlıkla ilişkilendirilebilse de nedeni tam olarak bilinemeyen bir erkek hastalığıdır. Genellikle 45-50 yaşından sonra büyüme eğilimi gösteren bu organda, büyümenin yanı sıra prostat iltihabı ve prostat kanseri de görülebilmektedir.”

Prostat büyümesi teşhisi konmuş hastaların kışın kendilerine daha da dikkat etmek zorunda olduklarını belirten Metin Taş, “Kendilerini soğuktan mümkün olduğunca korumalı, ilaç tedavilerini aksatmamalı, baharatlı yiyeceklerden kaçınmalı ve yatmaya yakın sıvı tüketimini kontrol altında tutmalıdırlar” diye konuştu. Taş, kışın vücut direncini düşüren gribal enfeksiyon gibi hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçların da prostat büyümesi olanlarda zaten yetersiz olan idrar akım hızını daha da azalttığını da sözlerine ekledi.

Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Metin TAŞ
Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Metin TAŞ

 

Bu sene 98.000 erkek ve 63.000 kadın kanser oldu

Prof. Dr. Taner DemirerTürkiye’deki ölüm nedenleri arasında ilk sırada dolaşım sistemi hastalıkları yer alıyor. Kanser ise ikinci sırada yer alan ölüm nedeni; akciğer kanseri ve prostat ilk iki sırayı alırken mesane ve kolerektal hızla yükseliyor. Son 15 yılda beslenme alışkanlığımızın değişerek fast-food halini alması da kolon kanserinin yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Kadınlarda ise meme kanseri ve tiroid en sık görülenl kanser türleri arasında. Ülkemizde her yıl yaklaşık 98.000 erkek ve 63.000 kadın kansere yakalanmaktadır. Bu istatatistikler özellikle son 10 yıldır oldukça titiz tutuluyor. Bu bizim için çok önemli, bu sayede Amerika’nın verilerine ihtitaç duymaktan kurtulmuş bulunuyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.

TÜBA-Kanser Tedavisinde Paydaşlar Arası Koordinasyonda Yaşanan Problemler Sempozyumu Gerçekleştirildi

TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Kanser Çalışma Grubu tarafından 19 Aralık 2014 tarihinde ”Kanser Tedavisinde Paydaşlar Arası Koordinasyonda Yaşanan Problemler” adlı sempozyum Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. İrfan Şencan, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar ve ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla Ankara Hilton Otel’de gerçekleştirdi.

TÜBA, kanser tedavisinde yaşanan sorunlarla ilgili durum tespiti yapmak ve öneriler üretmek, dolayısıyla Türkiye’nin sağlık politikasına katkıda bulunmak üzere ”Kanser Tedavisinde Paydaşlar Arası Koordinasyonda Yaşanan Problemler” sempozyumu düzenledi.

TÜBA Asli Üyesi, TÜBA-Kanser Çalışma Grubu Yürütücüsü ve TBMM Onur Ödülü sahibi Prof. Dr. Taner Demirer açılış konuşmasına; kanser sempozyumunun konu ve amaçları üzerinde duracağını belirterek bir ülkenin sağlık sistemi ve uygulamaları canlı bir organizma gibi olduğunu belirtti. Her ülkenin sağlık politikası konusunda problemlerinin varlığından bahseden Prof. Demirer bu konuda mükemmeli yakalayan ülke olmadığını fakat herkesin temel amaç sağlık hizmet ve uygulamalarında kalitenin artırılması yönünde çabaladığının altını çizdi ve sözlerine şu şekilde devam etti:

‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin Etkisi

2002 yılında başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi; KDV’nin %8’e indirilmesi, SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri, sağlık harcamalarında SSK, Bağ-Kur ve Yeşil Kartlıların serbest eczanelerden ilaç alabilmelerinin sağlanması, istedikleri sağlık kurumuna başvurabilmelerinin önünün açılması, bütün sigorta kurumlarının tek ve modern bir SGK altında toplanması, her vatandaşa bir TC kimlik numarası verilmesi özellikle yeni ilaç fiyatlandırmalarında Avrupa Birliği ülkeleri arasında en düşük fiyatı uygulayan iki ülkenin ortalamasının baz alınması -ki bu ilaç fiyatlarında ciddi düşüş meydana getirmiş- ülkemize tasarruf sağlamıştır.

Türkiye; sağlık kurumlarının gerek altyapı gerek alet ve eğitimli personel yönünden hızla modernize edilmesi, tüp bebek, organ ve doku nakli uygulamaları gibi inovatif tedavilerin desteklenmesi ve önünün açılması, TÜBİTAK’ın son yıllarda sağlık ile ilgili büyük çağrı programları uygulamaya başlaması, kök hücre organ nakli tedavilerinde ülkemizde son on yılda önemli mesafe katetmiş olması ve daha birçok yenilikle dünyada takdir toplamıştır.

Türkiye’de her yıl 98.000 erkek ve 63.000 kadın kansere yakalanıyor

Türkiye’deki ölüm nedenleri arasında ilk sırada dolaşım sistemi hastalıkları yer alıyor. Kanser ise ikinci sırada yer alan ölüm nedeni; akciğer kanseri ve prostat ilk iki sırayı alırken mesane ve kolerektal hızla yükseliyor. Son 15 yılda beslenme alışkanlığımızın değişerek fast-food halini alması da kolon kanserinin yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Kadınlarda ise meme kanseri ve tiroid en sık görülenl kanser türleri arasında. Ülkemizde her yıl yaklaşık 98.000 erkek ve 63.000 kadın kansere yakalanmaktadır. Bu istatatistikler özellikle son 10 yıldır oldukça titiz tutuluyor. Bu bizim için çok önemli, bu sayede Amerika’nın verilerine ihtitaç duymaktan kurtulmuş bulunuyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.

TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar ise katılımcılara teşekkür ederek başladığı konuşmasında; kök hücre, kanser, çevre ve sürdürülebilirlik gibi çalışma grupları ve son aldığımız kararla Genom Çalışma Grubu da dahil yeni, önemli ve öncelikli olması gereken konularda farkındalık yaratmayı ve bu konuda faaliyet gösteren bilimsel ve uygulama alanındaki paydaşların bir araya getirilmesini ve politika önerileri oluşturulmasını Akademi’mizin özellikle altını çizdiği görevlerinden sayıyoruz. Bu yüzden öncelikle sağlık alanındaki üyelerimizin öncülüğünde ve üye olmayanların bilim insanlarının katkılarıyla kanser ve kök hücre konusunda geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiğimiz üç tane başarılı toplantı için camiaya içten teşekkürlerimi sunuyorum, Türkiye’nin politikalarına katkı sağlayacak çok önemli katkılar ortaya çıkacağına inanıyorum” dedi.

TÜBA Başkanı Prof. Dr. Acar ayrıca “Yeni oluşturulan Genom Çalışma Grubu’nun yanında bir de Gıda ve Beslenme Çalışma Grubu oluşturulmuştur. Önümüzdeki aylar ‘Gıda, Beslenme ve Kanser’ ilişkisi üzerine bilimsel etkinlik gerçekleştirmeyi planlıyoruz.” dedi.

YÖK adına söz alan Prof. Dr. Mehmet Emin Yılmaz ise, selamlama konuşması yaparak toplantının verimli geçmesini dilediğini, TÜBA ve TÜBA’nın Çalışma Gruplarını takdir ettiğini ve başarılarının devamını dilediğini belirtti.

Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. İrfan Şencan “Koordinasyon problemi benim de son 5-6 yıldır bürokrasinin içinde bir isim olarak gördüğüm en önemli sorundur. Bu toplantının hastaların daha iyi hizmet almasına vesile olmasını diliyorum ve çıkacak sonuçlarda üzerime düşen vazifeler olursa elimizden geleni yapacağımızı belirtmek isterim” diyerek konuşmasına devam etti.

Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun bilimsel programını oluşturan TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Mustafa Solak’ın başkanlığını yaptığı oturumda; Prof. Dr. Celaletdin Camcı ‘Erişkin Kanser Hekimlerinin Yaşadığı Problemler’ ve TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Bülent ZülfikarÇocuk Kanser Hekimlerinin Yaşadığı Problemler’, Prof. Dr. Dilek Dinçol’un başkanlığını yaptığı oturumda; Prof. Dr. Ahmet Özet ve Salih Yüce ‘Hekim Gözüyle Hastaların Yaşadığı Problemler’, TÜBA Asl, Üyesi Prof. Dr. Taner Demirer’in başkanlığını yaptığı oturumda; Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman ‘İlaç Ruhsatlandırılmasında Yaşanan Problemler’ ve AİFD Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Hasan BağcıFarmasötik Sektör Gözüyle Koordinasyonda Yaşanan Problemler’, Prof. Dr. Serdar Özkök’ün başkanlığını yaptığı oturumda; SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdür Yardımcısı Uzm. Dr. Cemil GülSosyal Güvenlik Kurumu’nun Koordinasyonda Yaşadığı Problemler’, Prof. Dr. Nurullah Zengin’in başkanlığını yaptığı oturumda; Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Doğan ÜnalSağlık Bakanlığı’nın Koordinasyonda Yaşadığı Problemler’, Prof. Dr. Tezer Kutluk’un başkanlığını yaptığı oturumda Doç. Dr. Murat GültekinKanser Kayıtlarının Dünü, Bugünü, Yarını’ hakkında sunumlarını gerçekleştirdiler.

Toplam altı oturumun düzenlendiği sempozyum Prof. Dr. Taner Demirer’in kapanış konuşması ile sona erdi.

 

Tırnaklarına bak hastalığını öğren

tirnakTırnaklarınız size bir şeyler söylüyor olabilir. Akciğerden kalbe, hepatitten bağırsak hastalıklarına hatta AIDS’e kadar birçok hastalığın ipucu tırnaklarınızda gizli. Tırnaklarınız ciddi hastalıklar ve sağlık problemleriniz hakkında önemli sinyaller veriyor. Tırnaklarınıza iyice bir bakın. Yukarı doğru burun seviyenize kadar kaldırın, yüzünüzden bir karış uzakta tutarak her birini dikkatlice inceleyin. Tırnaklarınızdaki eğrilik, çukurluk, girinti ve çıkıntılara bakın. Eğer tırnaklarınız çabuk kırılıyorsa kalınlığını kontrol edin. Tırnağınız, altındaki ve etrafındaki derinin rengini kontrol edin.

Tırnaklarına bak hastalığını öğren yazısının devamı

Yılda 2 milyon çocuk zatürreden ölüyor

çocuk soğukGelişmekte olan ülkelerde her yıl 150 milyondan fazla çocuk zatürreye yakalanıyor. Dünyada ve ülkemizde çocuklardaki  en önemli önlenebilir ölüm nedenlerinden biri olan zatürre ile mücadelede erken teşhis ve aşılanma hayat kurtarıyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Fazilet Karakoç, çocuklarda zatürre hastalığı ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.

Zatürre önlenebilir çocuk ölümlerinin başında geliyor

Dünya genelinde her yıl 11-20 milyon çocuk zatürre(pnömoni) nedeni ile hastaneye yatırılmakta ve 2 milyondan fazlası yaşamını yitirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün son raporuna göre; 5 yaş altında, her yıl gerçekleşen 10,5 milyon çocuk ölümünün %19’undan zatürre sorumlu olmaktadır.

0-4 yaş arasında en sık ikinci ölüm nedeni

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, bir yaşından küçük bebek ölümlerinin %48,4’üne, 1-4 yaş grubu çocuk ölümlerinin %42,1’ine ise zatürre sebep olmaktadır. Bu veriler, gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de özellikle 5 yaş altı çocuklarda başta zatürre olmak üzere, alt solunum yolu enfeksiyonlarının yüksek ölüm oranlarına yol açan önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu göstermektedir.

Çocuğunuzda bu belirtiler varsa hekime başvurun!

  • 39-40 dereceye çıkan  titremeli ateş
  • Yoğun öksürük
  • Göğüs ağrısı
  • Karın ağrısı
  • Nefes darlığı

Zamanında tedavi edilmezse hayati tehlike yaratabilir

Zatürre gibi alt solunum yolu  enfeksiyonlarında erken tanı konulması ve doğru tedavinin sağlanması oldukça önemlidir. Zatürre, erken tanı ve tedavi sağlandığında özel durumlar dışında kalıcı bir sağlık sorununa yol açmamaktadır. Ancak erken tanı sağlanmadığı ya da tedavi edilmediğinde de hayatı tehdit eden bir hastalık haline dönüşebilmektedir. Hastalığın tedavisi için muayeneler önemlidir. Gerekli durumlarda akciğer filmi  çekilir, balgam ve kan tahlilleri yapılmaktadır. Zatürre olan bir çocuk, erken tanı aldığında ve uygun bir şekilde tedavi edildiğinde tamamen iyileşebilmektedir.

Anne sütü almayan çocuklar risk altında

Özellikle iki yaşın altındaki çocuklar zatürre açısından daha fazla risk altındadır. Erken doğan, yeterli beslenemeyen, kalabalık ortamlarda yaşayan, altta yatan başka hastalığı olan, sigaraya maruz kalan, anne yaşı küçük ve anne eğitimi az olan çocuklarda  zatürre daha sıklıkla görülmektedir. Yine anne sütü almayan çocuklar da zatürre açısından risk grubundadır.

Akciğerde kalıcı bir hasara yol  açar mı?

Bazı zatürre hastaları antibiyotikler ile tedavi edilebilirken, bazı zatürre hastaları ise solunum desteğine ihtiyacı olduğu için yoğun bakımda tedavi edilebilmektedir. Ağır zatürre geçiren çocukların nefes borularında (bronşlarında) genişlemeler olabilmektedir. Bu durumda altta yatabilecek ve ağır zatürreye yatkınlığa sebep olabilecek hastalıklar açısından araştırılmaları gerekmektedir.

Zatürre tekrarlıyorsa…

Zatürre yılda ikiden fazla ya da toplam üçten fazla oluşuyorsa ya da iyileşmesi beklenen sürede olmuyorsa bu bulgu önemlidir. Zatürrede genellikle 1-4 hafta içinde tedavi sağlanır. Eğer zatürre bu sürede geçmiyor ya da  tekrarlıyor ise kistik fibrozis, hava yollarına yabancı bir cismin kaçması, reflü, bağışıklık sisteminde yetersizlik ya da hava yollarında var olan doğumsal bazı değişikliklerin hastalıklar açısından araştırılması gerekmektedir.

En önemli kalkan anne sütü ve aşılanma

Anne sütü ile beslenme, zatürre riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Çok sayıda çalışma sigaraya maruz kalan çocuklarda üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık olduğunu göstermektedir. Bunun için çocukların asla sigara içilen ortamda bulunmaması gerekmektedir. Aşılanma da  zatürreden korunmada oldukça önemlidir. Zatürre aşısı ülkemizde de ulusal aşılama programında yer almakta ve çocuklara 2-4-6-18. aylarda yapılmaktadır. Yine ülkemizde kızamık, boğmaca ve tüberküloz zatürrenin en önemli etkenleri arasında bulunmaktadır. Bunun için bu aşıların da uygun dönemlerde yapılması gerekmektedir.

Prof. Dr. Fazilet Karakoç
Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Fazilet Karakoç

 

 

Bypass mı, stent mi? Hangisi daha iyi?

GTY_heart_attack_jef_130906_16x9_992Kalp hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri koroner damarlardaki tıkanıklıklar. Koroner damar tıkanıklıklarının tedavisinde kullanılan eriyen stent ve koroner bypass yöntemlerinin avantajları ve dezavantajlarını bilmek gerekiyor. Kalp hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri koroner damarlarda oluşan darlıklardır. Damardaki bu darlıklar tam olarak tıkanır hale geldiğinde hastada kalp krizi oluşur. Hastanın bu daralmış damarlarının giderilmesi ve myokard enfarktüsü geçirmeden tedavi edilmesi için halen uygulamada olan iki yöntem bulunur. Bunlardan birisi koroner damarlara stent uygulama işlemi diğeri de koroner bypass ameliyatlarıdır. Türkiye’de geçen yıl beş milyona yakın kişinin kalp hastalıkları nedeniyle vefat ettiğini belirten Liv Hospital Ankara Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Taşdemir, stent ve koroner bypass yöntemleri hakkında bilgilendiriyor.

Kalp krizi ve buna bağlı ölümleri engelliyor

2030 yılına kadar kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarının 15 milyonu geçeceği tahmin edilmektedir. Kalbin koroner damarlarının daralması sonucu kalbin pompa fonksiyonu bozulmaya başlar. Koroner bypass hastalıklarının tedavisinde uygulanan stent ve koroner bypass işlemi, doğru hastada ve doğru ellerde uygulandığında kalp krizi ve buna bağlı ölümleri engelleyen tedavi seçenekleridir.

Koroner Bypass

Koroner bypass; kanın, tıkalı damarın ilerisine yeniden yönlendirilmesi işlemidir. Koroner bypass ameliyatında bacaktaki safen veni denilen toplardamar veya göğüs kemiğinin altında bulunan atardamarlar veya koldan alınan atardamarlar kullanılır. Bu damarlarla kalbin yeteri kadar kan alamayan bölgelerine kan sevk edilir. Koroner bypass ameliyatı dünyada 40 yıldan beri uygulanır. Bu cerrahi yöntemde çok önemli gelişmeler yaşandı. Bugün, koroner arter hastalığının yanı sıra başka kalp hastalıklarının da birlikte olduğu hastalık grupları ve çok yaşlı hastalar halen başarı ile tedavi ediliyor.

Vakaya göre işlem

Yapılan araştırmalarda stent ve koroner bypass ile tedavi edilen hastaların karşılaştırmalarında; riskli çok damar hastalarının yaşam süreleri ve komplikasyonları bakımından cerrahi işlemin daha iyi sonuçlar verdiği saptandı. Her gün artan sayıda hastaya koroner bypass yapılmadan önce stent uygulanır haldedir. Çoğu zaman daha güvenle yapılabilecek cerrahi işlem stent uygulamasından sonra riske girebilir. Stent uygulanmış çok damar hastalarında tekrar göğüste ağrı başlayınca koroner cerrahi işlemi akla gelir. Stent uygulamasını takiben yapılan koroner bypass işleminin başarı şansı azalır. Daha önce stent uygulanmış ve kalbin pompa fonksiyonunun azaldığı  grupta olan hastalara cerrahi işlem uygulandığında kalbin performansının daha da azaldığı ortaya konulmuştur. Bu tip hastalar için stent işleminin bir risk faktörü olduğu ileri sürülür.

Bazen stentler damar duvarının bozulmasına da sebep olabilmektedir. Stentler bazen küçük yan damarları da tıkayabilir. Şimdi bütün bu bilgilerin ışığı altında hastaya stent mi yoksa cerrahi mi uygulamalıyız? Stentten vaz mı geçeceğiz? Hayır. Bir hastaya yapılacak işleme en sağlıklı kararı kalp cerrahı, kardiyolog ve hasta birlikte tartışarak vermelidir. Böylece en sağlıklı karara varılmış olunur.

Liv Hospital Ankara Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Taşdemir
Liv Hospital Ankara Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Taşdemir

Alerjik astımda en etkili tedavi aşı

Asi_07Astım; dünyada en sık görülen solunum yolu hastalığı olarak karşımıza çıkıyor ve 300 milyondan fazla astım hastası olduğu bildiriliyor. Ülkemizde ise yaklaşık olarak her 7-8 çocuktan birinin astım olduğu belirtiliyor. Görülme sıklığı yaşam ve çevre koşullarının değişmesine bağlı olarak artıyor.

Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, astımın görülme sıklığının her geçen gün arttığına dikkat çekerek, özellikle çocuklarda görülen astım rahatsızlığından, alerjinin sorumlu olduğunu söyledi. Astım, adını duyanın korkusu olsa bile, günümüz şartlarında korkulmaması gereken ve tedavisi olan bir hastalık olduğunu belirtti.  Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony; “Alerjik astımın tedavisindeki en etkili yol aşılama yöntemidir ve bu yöntemle hastalıktan kurtulmak mümkündür. Alerji aşıları astımın gidişatını değiştirebilme potansiyeline sahip tek tedavidir, mümkün olduğunca erken başlanmalıdır. Çünkü alerji aşıları dışındaki tedavilerin hiç biri, hastalığın vücuttan atılmasını sağlamaz sadece mevcut yangının seviyesini azaltır” dedi.

 En etkili Tedavi Aşı

Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony; astım için kullanılan alerji aşılarının özellikle son yıllarda geliştirirtilen standartlara uygun olarak hazırlandığını ve çok başarılı sonuçlar alındığını söyledi. Aşıların, alerjik olunan maddeler ile hazırlandığını, ağızdan yapılan damla aşı ve koldan yapılan aşı olmak üzere, iki çeşit olduğunu belirtti. Doç. Dr. Antony, “Hastanın yaşına ve alerjisine göre hangi aşının yapılacağı belirlenir. Alerjik olunan maddenin vücuda alıştırılması için küçük dozlarda başlayan aşı tedavisi giderek arttırılır. Bu tedaviyle amaçlanan; savunma sisteminin, alerjik olunan maddeye karşı tolerans geliştirmesidir. Yani astım tedavisinde kullanılan diğer ilaçların (nefes acıcılar ve kortizonlu ilaçlar) aksine aşı tedavisi, hastalığın direkt olarak oluş, mekanizmasını etkiler” dedi.

Alerji aşılarının faydaları:

  • Alerjik Astımdaki en etkili tedavidir.
  • Alerji aşıları, savunma sistemini etkileyerek alerjik olunan maddeye karşı savunma siteminin tolerans geliştirmesine neden olur.
  • Akciğerlerde bulunan alerjik iltihap geriler ve iyileşir.
  • Hava yolu hassasiyeti geriler.
  • Astım Krizleri geriler.
  • Astım için kullanılan ilaçlar azalır ve hasta hiç ilaç kullanmaz hale gelir.
  • İlaçlara bağlı görülen yan etkiler görülmez.
  • Aşıların etkisi ömür boyu ya da uzun yıllar devam eder.
  • İçinde kortizon yoktur.
  • İç organlara zararı yoktur.
  • Kilo aldırmaz.
  • Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony
    Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony

Kalp sağlığınız için soğan sarımsak yiyin

20140922_636787İçerdiği vitaminler, mineraller ve diğer maddelerle insan vücudu için sayılamayacak kadar çok yararı olan soğan ve sarımsağın, Kalp ve damar sistemi üzerindeki yararlı etkilerine dikkat çeken Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı “soğan ve sarımsağı sofranızdan eksik etmeyin” dedi. Çağımızın hastalığı olan damar sertliği ve onun yol açtığı koroner kalp hastalığından korunmada, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapmanın birinci derecede etkili olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, soğan ve sarımsağın kalp ve damarlara olan yararlı etkileri hakkında bilgi verdi.

Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve şişmanlığın, damar sertliği ve koroner kalp hastalığının en önemli risk faktörleri olduğunu belirten Prof. Avcı, “Soğan, damar sertliğine yol açan kolesterolü düşürür, iyi huylu kolesterolü yükseltir. Kan şekerini düşürür, şeker hastalarında kan şekerinin kontrol altına alınmasını kolaylaştırır. İdrar söktürücü etki ile ödemlerin çözülmesini sağlar. Damarları genişletici etkisi vardır. Böylece kan basıncını düşürür ve hipertansiyonlu hastalarda kan basıncının kontrol altına alınmasını kolaylaştırır. Yağ yakıcı özelliği ile zayıflamaya yardımcı olur. Kan dolaşımını hızlandırır. Kalp damarlarını genişletir. Kanın akıcılığını arttırır, damar tıkanmalarını önler. Hücre yenilenmesini destekler.  Tüm bu etkilerle damar sertliğine karşı damarları korur ve kalbi güçlendirir” dedi.

Sarımsakta da benzer etkilerin olduğuna değinen Prof. Avcı, “Sarımsak da, yüksek kan basıncını düşürür. Yüksek kolesterolü, kötü huylu kolesterolü ve yüksek trigliseridleri düşürür; iyi huylu kolesterolü yükseltir. Kan şekerini düşürür; şeker hastalığının tedavisini kolaylaştırır. Damarların genişlemesini sağlar. Kanın akıcılığını arttırır, dolaşımı hızlandırır, damar içi pıhtılaşmaları engeller, kalp krizi ya da felç geçirmeye neden olacak damar tıkanıklıklarını önler. Kalbi besleyen koroner damarları genişletir, kalp kasını güçlendirir. Kilo kontrolüne yardımcı olur. Ruhsal durumu düzeltir, insanın kendini iyi ve mutlu hissetmesine yardımcı olur” açıklamasında bulundu.

Soğan ve sarımsak,  düzenli ve sık olarak tüketildiğinde, tüm bu yararlı etkileri ile damar sertliğine bağlı kalp hastalığına karşı koruyucu olduğunu söyleyen Prof. Avcı, bu çok şifalı iki besinin nasıl tüketileceği konusunda da şu açıklamalarda bulundu.” Soğan ve sarımsak tercihan çiğ ya da az pişmiş olarak tüketilmelidir. Günde yarım baş soğan ya da 2-3 diş sarımsak, düzenli olarak her gün tüketilmelidir. Çiğ soğan, salatada; çiğ sarımsak yoğurtla çeşitli salatalarda sos olarak daha kolay tüketilebilmektedir. Yeşil soğan ve kırmızı baş soğan daha yararlıdır. Soğan ve sarımsak yemeklerde kullanılacak ise, fazla pişirilmemeli ve birlikte tüketilmemelidir”.

Prof. Avcı, bu derecede şifalı olan soğan ve sarımsağın “kokusu ile çevremi rahatsız ederim” endişesi ile ihmal edilmeyerek, sık olarak tüketilmesini önerdi.

Kalp Sağlığını Korumak İçin EECP (Ritmik Masaj)

Kalp sağlığı için,  EECP (Ritmik Masaj ) yöntemini tavsiye eden Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı EECP’nin (Ritmik Masaj) koruyu bir tedavi olduğunu, kalp damarlarını genişleterek, kalbin damar ağını zenginleştirerek, “Doğal Bypasslar” oluşturduğunu vurguladı. Kış mevsimi öncesi 35 saatlik EECP tedavi kürü ile kalp ve damarlara sağlanacak desteğin ve kalp krizinin zararlarından kalbi koruyabileceğini belirtti.

Kalp Hastalıkları Uzmanı Kardiyolog Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı
Kalp Hastalıkları Uzmanı Kardiyolog Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı

Uykuda öğrenmek mümkün mü?

Uyurken öğrenmek eskiden beri herkesin hayalinde olan bir şey. Uzmanlar bugün uykuda hafızayı geliştirmenin birtakım yollarını bulduklarını söylüyor. Uyurken yeni bir beceriyi sıfırdan öğrenmek mümkün değil; ama hafızayı güçlendirmek olanaklı. Uyku sırasında beynimiz önceki günün anılarını işleyip pekiştirir. İşte bu süreci daha etkili kılmak mümkündür. Uyuyan beyin boş durmaz. O gün yaşadığı deneyimlerin anıları, bu anıların ilk oluştuğu hipokampüs bölgesinden uzun vadeli hafıza depolaması yapılan kortekse gönderilir. Uyku ayrıca öğrendiğimiz şeyleri genellememize yardımcı olur; böylece bu yeni becerileri yeni durumlara uygulama esnekliği kazanırız. Yani uykuda yeni beceriler öğrenilemese de gün boyunca öğrenilenlerin pekiştirilmesi olanaklıdır.

Rüyaları yönlendirebilir miyiz?

Bugüne kadar uygulanan yöntemlerin sadece bazıları umut verici bulunmuştur. En basit olanı 19. yüzyıl Fransa’sına kadar gider. Marki d’Hervey de Saint-Denys rüyalarını yönlendirme denemeleri yaparken koku, tat ve ses yoluyla bazı anıları canlandırmanın mümkün olduğunu fark etmişti. Bir deneyinde, ağzında süsen kökü çiğnerken bir kadın resmi çizmiş, daha sonra kendisi uyurken hizmetçisi onu uyandırmadan aynı bitkiyi ağzına koyduğunda rüyasında o kadını görmüştü. Rüyaları Nasıl Yönlendirebiliriz? adlı kitabında Marki’nin söz ettiği bir başka deneyde ise güzel bir kadınla dans ettiği sırada orkestra şefinden hep aynı valsi çalmasını istemiş, uykusunda o müziği duyduğunda bu kadını rüyasında görmüştü. Aynı yöntem, uyuyan beynin daha önce öğrendiği bilgi ve becerileri pekiştirmesini sağlamakta kullanılabilir.

Koku ve ses uyaranı

Almanya’daki Tubingen Üniversitesi’nden Susanne Diekelman bir deneyinde deneklerinden uyumadan önce belli şekillerin sıralamasını öğrenmelerini istemiş. Bu sırada odada bir koku salgılanmış. Daha sonra deneklerin bir kısmının uyuduğu odada aynı koku kullanılmış.

Uyku sırasında yapılan beyin taramalarında bu gruptakilerin hipokampüsü ile korteks bölgeleri arasında daha fazla iletişim olduğu gözlendi. Bu ise daha iyi hafıza pekiştirme durumuna işaret ediyordu. Kokulu odada uyuyanlar ertesi gün şekil sıralamasının yüzde 84’ünü doğru yaparken diğer grupta bu oran yüzde 61’de kalmıştı. Sadece koku değil ses de hafızayı güçlendirmede kullanılabilir. Bir araştırmada gönüllüler uyurken bir melodiyi dinlediğinde müzikle ilgili bir oyunu daha iyi oynadıkları görüldü. Zürih Üniversitesi’nden Bjorn Rasch ise aynı yöntemin başka bir dilde kelime öğrenmeyi kolaylaştırdığını ortaya koydu.

Beyin dalgalarını teşvik

Bu alandaki çalışmalarda teknoloji daha iyi olanaklar sunabilir. Örneğin uyku sırasında hafıza pekiştirme işleminin beyinde bazı elektrik aktivitelerini içerdiği, bu nedenle kişileri uyandırmadan bu beyin dalgalarını teşvik edecek türden yöntemlerle gelecekte öğrenmenin pekiştirileceği ifade ediliyor. Tubingen Üniversitesi’nden Jan Born bu çalışmaların başını çekiyor. 2004’te yapılan deneylerde, beyindeki elektrik sinyallerini güçlendirme yoluyla hafıza testinde daha başarılı olunduğu görüldü.

İsrail Hayfa’daki Teknoloji Enstitüsü’nden Miriam Reiner’in yöntemi ise daha ilginç. Deneklerin başına yerleştirilen elektrotlar basit bir bilgisayar oyununa bağlı ve onlardan düşünce gücüyle bu oyundaki arabaları sürmeleri isteniyor. Denekler de doğru beyin dalgasını bulduklarında bunu başarıyor.

Uykuya yaklaşım

Bu tekniklerin günlük kullanıma geçmesi için çok daha büyük deneylere ihtiyaç var. Uzmanlar ayrıca hafızanın belli bir bölümünü güçlendirmenin diğer bölümlerin zayıflaması gibi yan etkilere neden olmayacağından ve sorumlu bir şekilde kullanılacağından da emin olmak gerektiğini belirtiyor. Uykuda öğrenmeyi ve hafıza güçlendirmeyi sağlayacak bazı oyunlar ve donanımlar piyasada satışa sunulmuş durumda. Uykuda geçirdiğimiz zamanı boşa harcanmış gibi görüyoruz. Bu alandaki araştırmalar en azından uykuya yaklaşımımızı değiştirebilir. Belki de bir süre sonra bu zamanı en verimli öğrenme anları olarak değerlendirir olacağız.

Bu makalenin İngilizce aslını BBC Future’da okuyabilirsiniz.